‘KIBRIS: Bir Çözüm Arayışı’ adlı kitabı geçen ay yayımlanan Lord Hannay, İngiltere’nin uluslararası alanda en fazla isim yapmış diplomatlarından biridir.
Emekliliğini takiben 1996’dan 2004’e kadar Kıbrıs için özel temsilci sıfatıyla bütün çözüm girişimlerinde káh ön, káh arka planda rol oynamıştır.
Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin birleştikleri bir nokta, Hannay’e karşı duyulan itimatsızlıktır. Daha geçen hafta Larnaka’da yapılan ‘Wilton Park’ toplantısında Hannay, Rumları yine kızdırmaktan geri kalmadı. Ankara da kendisinden fazla hoşlanmıyordu.
Hannay kitabında 1998’de İngiltere Başbakanı Tony Blair’den Başbakan Mesut Yılmaz’a bir mesajla geldiği zaman karşılaştığı inanılmaz protokol sorununu anlatıyor. Başbakan’dan sonra Dışişleri Bakanı ve bakanlık yetkilileriyle görüşmek isteyince talebi reddedilmiş. Gösterilen neden de şu: Tony Blair’in şahsi temsilcisi sıfatıyla geldiği için Başbakan dışında herhangi bir yetkiliyi görmesine Türk protokolü engelmiş!
Tabii bahane, böyle anlamsız bir kural olamaz. Hannay’in sızlanması boşuna değil: ‘Bazen bir NATO müttefikinin başkentinde Türkiye’nin AB üyeliğini en fazla destekleyen bir ülkenin temsilcisi olduğumu unutup kendimi Soğuk Savaş’ın en had safhasında Moskova’da sanıyordum.’
***
Hannay kitabında, 1996’dan 2004 yılına kadar BM’nin ABD, İngiltere ve AB’nin desteğiyle yürüttüğü çözüm arayışının kapsamlı bir irdelemesini yapıyor. Yazdıklarından kısaca çıkan sonucu şu şekilde özetleyebilirim:
1995’ten beri Güney Kıbrıs’ın çözüm olsun veya olmasın AB’ye üye olacağı belliydi. Ancak ABD ve İngiltere daha önce bir çözüme varılması amacıyla ilk önce G-8’leri ve arkasından BM Güvenlik Konseyi’ni harekete geçirdiler.
Güvenlik Konseyi’nin 1999’da kabul ettiği 1250 sayılı karar Mart 2003’e kadar müzakerelerin temelini teşkil etti. Annan planları da bu çerçeve içinde oluşturuldu. Annan’ın önerileri zaten daha önce Butros Gali’nin sunduğu ‘Fikirler Dizisi’nin parametrelerine uygundu. Geçmişte çözümsüzlüğün tek sorumlusunun KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş olduğu söylenemez.
Klerides, Güney Kıbrıs’ta 1993 başkanlık seçimlerini ‘Fikirler Dizisi’ne karşı açtığı kampanyayla kazanmıştı. Fakat 1996’dan sonra müzakerelerin başlıca engeli, statükoyu ne pahasına olursa olsun muhafaza etmek isteyen, AB’yi bir ‘veba’ sayan ve Türkiye’nin AB üyeliğini KKTC için hayati bir tehdit olarak gören Denktaş olmuştur.
Denktaş bütün zekásını, diplomatik hünerini ve ikna kapasitesini müzakerelerin sonuca varmasını engellemek için kullanmıştır. Türkiye’ye gelince Hannay, Ankara’daki kurumsal yapıyı neredeyse bir sfenkse benzetiyor. Ankara’da hep bir sis perdesiyle karşılaştığını, karar mekanizmasının nasıl işlediğini bir türlü anlayamadığını yazıyor.
***
Beklenebileceği gibi Hannay, en büyük fırsatın Aralık 2002’deki Kopenhag AB zirvesinde kaçırıldığı kanaatinde. O tarihte Denktaş, Annan Planı’nı kabul etseydi Klerides’in çözüm belgesini imzaya hazır olduğuna kesin nazarıyla bakıyor. Referanduma sunulacak belgede çözüm ile AB üyeliğinin birbirine bağlı olduğunu ve dolayısıyla Rumların aleyhte oy vermelerinin beklenemeyeceğini belirtiyor.
Geçen hafta Türkiye’ye gelen DİSİ Partisi lideri Anastasiades de bunu doğruladı, ‘Ben de Kopenhag’daydım. İmzaya hazırdık. Başka çaremiz yoktu’ dedi.
Kıbrıs’ta çözüm arayışının son dokuz yıllık dramını anlamak isteyenler, bazı değerlendirmeleri tartışmalı olsa bile, Hannay’in kitabını mutlaka okumalıdırlar.