Din, hukuk ve politika

GEÇEN hafta, Strasbourg kaynaklı bir haberde, İnsan Hakları Mahkemesi’nin(AİHM), Sünni İslam bilgileri içeren zorunlu din derslerine Alevi öğrencilerin tabi tutulmasını din ve vicdan özgürlüğüne aykırı bulan bir karar aldığı belirtiliyordu.

Türkiye’deki iç hukuk yolları tüketildikten sonra 2001 yılında yapılan başvuru hakkında AİHM aslında henüz bir karara varmış değil. Duruşma daha ileri bir tarihte, sonbaharda yapılacak. Fakat davanın haberde belirtildiği şekilde sonuçlanması şaşırtıcı olmaz. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 9. maddesi bu konuda çok sarih:

"Her şahıs düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak din veya kanaat değiştirme özgürlüğünü ve alenen veya özel olarak, ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle, tek başına veya toplu olarak dinini veya kanaatini açıklama özgürlüğünü kapsar." Kaldı ki yapılan son bir değişiklikle Anayasamız "..temek hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır" demektedir.

Dolayısıyla AİHM kararını tahmin edilen yönde verdikten sonra zorunlu din derslerinin sürdürülmesine hukuken imkán kalmayacaktır. Siyasi açıdan AB Komisyonu raporlarının dini özgürlükler konusunda ısrarlı taleplerde bulunduğu da hatırlanmalıdır.

Milli Eğitim Bakanı Çelik ise AİHM’nin varsayılan yaklaşımına hayret verici bir tepkide bulundu. Ona göre Türkiye’de halkın %99’u Müslüman olduğuna göre zorunlu din derslerinde başka dinlere yer vermek gereksizdir. Oysa Anayasamızın, din eğitimini zorunlu kılan tartışmalı hükmü yine de hiç değilse "din kültürü ve ahlák" öğretiminden söz etmektedir. Şimdiki uygulama ise Anayasa’nın vazettiği kavramdan da çok uzaklaşmıştır. Din dersleri Sünni İslam üzerine odaklıdır ve açıkçası laik bir eğitim sistemi ile hiç bağdaşmayan bir içeriktedir.

Bakın, bir lisenin din dersi sınavındaki sadece iki soru ne kadar manidár: "Gerçek hayat nerede yaşanacaktır? Bunu bir ayet mealiyle ispatlayın", "Hazreti Muhammed’in son peygamber olduğunun en büyük delili nedir?" Bunun gibi 39 soru daha var. Din bir inançtır. İnançların ispatı, delili olmaz. Kimi inanır, kimi inanmaz.

Bu tartışmalar Avrupa’da Türkiye’nin hukuken laik bir devlet olmakla beraber, toplumun eğilimleri ve davranışları açısından aynı şeyin söylenemeyeceği kanaatinin gittikçe yayıldığı bir zamana rastgeliyor. Trabzon’da, Samsun’da ve İzmir’de Hıristiyan din adamlarına karşı saldırılar bir Hıristiyan karşıtı cereyanın geliştiği yönünde yorumlanıyor. Ayasofya’nın statüsünü yavaş yavaş değiştirme girişimlerinin tepkisiz kalması beklenemez. Vatikan çevreleri, Türkiye’de din özgürlüğünün kısıtlandığını ileri sürerek Türkiye’nin AB üyeliğine karşı geliyorlar. Papa 16. Benedict’in sonbaharda yapacağı ziyaretin bazı tatsızlıklara ve gerginliklere yol açmasını önlemek galiba o kadar kolay olmayacak.

Avrupa’da bütün ülkeler hukuki yapıları itibariyle laik değil. İngiltere’de Anglikan Kilisesi’nin başı Kraliçe. Kilisenin ileri gelenleri Lordlar Kamarası’nın tabii üyeleri. Avam Kamarası’nın başkanı toplantılara papazların refakatinde geliyor. Almanya ve Avusturya’da Kilise vergisi var. Fakat toplumlar laik. Eğitim de laik. Laiklik sadece anayasa ve kanun maddeleri ile garantiye alınamaz.

Önemli olan, dini inançlara saygının yanı sıra laikliği toplumsal ve bireysel düzeyde benimseyebilmektir.
Yazarın Tüm Yazıları