AZ daha 2000 yılında Florida’da yaşananlar bu defa Ohio’da aksi yönde tekrarlanacaktı.
Ohio’daki geçici oylar, daha doğrusu seçmen listelerinde bulunmayan kimselerin verdikleri oylar yapılacak inceleme sonunda geçerli çıksaydı ve bunlar halen Bush lehindeki çoğunluğu tersine çevirseydi, KerryBush’tan daha fazla delege kazanarak seçimin galibi olacaktı.
Oysa halkın ülke çapında bu defa Bush’a verdiği oyların sayısı, Kerry’nin aldığı oylardan 3.5 milyon fazlaydı. Seçim sisteminin sakatlığını bu rakam gayet güzel yansıtıyor. Neyse işler uzamadı ve Kerry kendisine yaraşan bir vakar ile gecikmeden yenilgiyi kabul etti. Yeni başkanı bu defa 2000 yılındaki gibi hukukçular değil, halk seçti.
* * *
Seçim hakkında yapılacak bir değerlendirmede her şeyden önce oylamaya katılımın uzun yıllardan beri en yüksek oranda gerçekleştiği vurgulanmalıdır. Amerikan demokrasisi bu açıdan güzel bir sınav verdi. Amerikan halkının bugün her zamankinden fazla ideolojik diyebileceğimiz bir bölünme içinde olmasına rağmen seçim kampanyasının ve oylamanın genellikle olgun bir ortam içinde geçtiği de kabul edilmelidir.
Üzerinde durulması gereken bir başka nokta, Bush’un Kerry’den çok daha fazla oy alırken Cumhuriyetçilerin zaten çoğunlukta bulundukları Senato ve Temsilciler Meclisi’nde sahip bulundukları sandalye sayısını artırmış olduğudur. Kerry seçilseydi, Bush’un politikasını değiştirmekte çok zorlanacaktı.
Irak Savaşı ile ekonomik ve sosyal politikası yüzünden çok yaygın eleştirilere maruz kalan Bush’un zaferinin temel nedeni, 11 Eylül 2001’den sonra Amerikan halkının terör tehdidi karşısında güvenlik sorununu ön plana çıkarmış olmasıdır.
Irak Savaşı’nın dünyada teröre yeni bir ivme vermesine karşılık 2001 Eylül’ünden beri Amerika’nın hiçbir terör eylemine maruz kalmaması, Bush politikasının aktifine yazılmıştır. Savaş veya büyük buhran zamanında lider değiştirmemek geleneği de aynı yönde etki yapan bir başka faktördür.
Bush’un yeniden seçilmesi, kuşkusuz birçok soruya yol açacaktır? ABD Başkanı bundan sonra acaba politikasını ılımlaştıracak mı? Ülke içindeki bölünmüşlüğü sona erdirmeye çalışacak mı? Uluslararası işbirliğine daha yatkın olacak mı? Avrupa ile arasındaki kopukluğa son vermek isteyecek mi? Ortadoğu’da daha temkinli davranarak İsrail-Filistin ihtilafında vaktiyle Clinton’un yaptığı gibi yapıcı bir rol oynayacak mı?
Bu sorulara hemen cevap bulmak zor. Bush’un eğilimini değerlendirebilmek için ilk aşamada kabinesinde ve müşavirleri arasında yapacağı değişiklikleri ve yüksek mahkeme üyeliklerine atamaları beklemek gerekecek.
İdeologların ve kendisine büyük destek veren radikal dincilerin etkisinden ne kadar kurtulabileceği de merak konusu. Tabii Irak’ta güvenlik koşullarının yaratılması, şiddetin son bulması ve siyasi istikrarın sağlanması en çetin problemi oluşturmaya devam edecek.
* * *
Bush’un görevini sürdürmesinin doğuracağı en büyük tehlike, Müslüman ülkelerdeki tepki olacaktır. Köktendincilik ve şiddet eğilimi kuvvetlenebilir, terör eylemleri artabilir, kutuplaşmalar derinleşebilir. Türkiye açısından ise Bush bir bakıma daha iyi. Kendisini tanıyoruz, o da Türkiye’yi tanımak fırsatını buldu.
Türkiye’nin sorunlarını ve hassasiyetlerini biliyor. Mart 2003’te Türk-Amerikan ilişkilerinde çıkan buhran ve gerginlikler onunla beraber kısmen aşılabildi.
ABD’deki bölünmüşlüğün sona erdirilmesi ve dünyanın daha güvenli ve huzurlu bir hale gelmesi, Bush’un geçen dört yılın tecrübelerinden gerekli dersi çıkarmasına geniş ölçüde bağlıdır. ABD Başkanı daha önce yaşamının zor devirlerinde kendisini yenilemesini bilmişti. Bir kere daha aynı şeyi yapmalıdır.