Paylaş
Kimileri de hiç bitmeyen hastalığı olan futbolu izlemek için cebinden para verip, uzun bir yola çıkar. Futbolcuların her hareketinde heyecan duyup, stres atmak, kazanma duygularını statlarda yaşamak isterler... Şimdi sorsam oyunun birinci bölümünde heyecan duydunuz mu diye? Cevabı belli: Ne gezer...
Eskişehir deplasmanındaki Galatasaray’ın makine dairesini ele alırsak, Selçuk, Melo, Engin ve Sneijder gibi takımı rakip kaleye taşıyan futbolcular sahada yoktu. Ben onu bunu bilmem ama Selçuk biraz saha içinde “buruk”... Bugüne kadar kazanılan her duran top onun himayesindeydi. Maç içinde öyle bir sahne oldu ki, Selçuk kazanılan bir serbest atışın mesafesi uzak olmasına rağmen Drogba’nın kullanmasına bir hayli içerledi. Oyunun genel görüntrüsü ise, “meyve vermeyen ağaç” gibiydi...
Çabukluk telaşa dönüşünce
Benim bildiğim Terim, ilk yarının bitiminden sonra iki oyuncuyu oyundan almazdı. Ama Engin ve Burak’ı alıp, Amrabat ve Sabri’yi sahaya sürdü. Çünkü Engin görevi olan, hücum adamlarına yapacağı servis yerine topu ezip durdu. Ya Burak ne yaptı? İki veya üç kez topla buluşurken hepsinde de hatalıydı...
İkinci yarıda Burak çıkınca, Drogba kendisine geniş alanlar buldu. Hele bir vuruşu var ki, direği sallladı. Eskişehir adına ise, en tehlikeli pozisyonlara giren Necati oldu ama Muslera yerini iyi almıştı. G.Saray ne zaman futbol oynamaya başladı, son 25 dakika. Demek oluyor ki, bu da fizik gücü sezon başlarında olmasına rağmen kendileri için bir kazanç...
Eskişehirspor genç bir ekip ama onlarda çabukluğu telaşa dönüştürdüler. Kim ne derse desin, bana göre bu kadro istenilen futbolu ile bugüne kadar tatminkar değil.
Maçın iyisi: G.Saray sol bek ararken, bir anda dirilen Hakan Balta.
Maçın kötüsü: Ortalarda hiç görünmeyen Burak Yılmaz.
Hakem: Özgür’ün kendini balıklama atmasına gösterdiği kart yerindeydi.
Paylaş