Paylaş
Türkiye nüfusu ortalama yılda 1 milyonun üstünde artıyor. Uzun zamandır doğum oranı binde 24’ten binde 19’a düşmüş vaziyette. Ne var ki bu rakam bütün ülke çapında standart değil. Farklar bölgeseldir ve doğuyla batı arasındaki doğum oranı dikkati çekecek derecede farklıdır.
Son birkaç yılın içinde 0-14 yaş grubunda hafif bir gerileme söz konusu. Bu yanıltıcı çünkü dış göçle gelenlerin doğum oranı çok yüksek. Buna karşılık artan refah ve tıbbi hizmet neticesi 65 yaş üstü nüfus gittikçe büyüyor. Sonuç belli, Türkiye’nin genç nüfusunun besleyeceği miktar artmaktadır. Genç nüfusun azalmasına rağmen durum Akdeniz bölgesi de dahil bütün Avrupa ve Rusya ile kıyas edilmeyecek kadar değişik. Bu asrın ortasında Türkiye hâlâ genç nüfuslu ülke vasfını koruyacak.
ABD, KANADA VE ALMANYA
Nüfus kontrolüne 1970’lerin sonunda başlayan ve bunu İslami inkılaptan sonra da devam ettiren İran şimdi bu politikadan vazgeçmek eğiliminde, ama nüfus azalmaya başlamıştır; bu gidişi değiştirmek mümkün değil. Göç kabul eden ülkelerin içinde ABD ve Kanada bütün dünyanın seçkin nüfusunu almaya talipken kıtada da Almanya aynı şeyi yapıyor. İsrail bütün dünyadan kendi dindaşlarını, Ben-î İsrail’i göçmen olarak alıyor. Bu göç, gelen Yahudilerin tabii hakkıdır. Doğrusu İsrail kuruluşundan beri de bu sayede seçkin bir nüfus kazandı.
BİZİM İÇİN PROBLEM DEĞİL
Türkiye’nin bu konudaki şansı, Türk dünyasıdır. Suriye göçmenleri için kullanılan sloganın ön planda başka alanlara yönelmesi gerekir. Çin, Uygur bölgesindeki baskı, zulüm politikası onların göçünü zorunlu kılıyor. Uygurlar ziraatta ve birtakım zanaatlarda kaliteli bir nüfustur ve Anadolu kültürüne şaşılacak derecede benzerlik ve yakınlıkları vardır. Ölen ziraat için Kırgızistan gibi ülkeler, Afganistan’daki bir kısım nüfus cazip görülebilir. Dolayısıyla nüfusun düşüşü aslında Türkiye için bir problem değildir. El verir kimin göçmen alınacağı konusunda sağlam bir plan ve prensip yürütülsün.
YAKIN GELECEĞİN SORUNU
Türkiye’nin şu andaki en büyük sorunu yurtdışına göçtür. Yurtdışından gelen göçte herhangi bir politika güdülmemesi üstelik vatandaşlığın belirli bir miktar karşılığında kolayca verilmesi çok yakın gelecekte büyük sorunlar da yaratacaktır. Suriye nüfusunun seçkin kısmı Avrupa’ya geçti. Kalanların içinde de büyük sanayinin değil ama kasabalardaki küçük zanaatların ve orta ölçekli işletmelerin istediği bir nüfus var. Suriyeli göçmenler ziraat için yararlı değiller. Hayvancılıkta da istihdam edilmiyorlar. Oysa Türkiye’nin çöktüğü nüfus bu alandır. Bunu telafi edecek yine bu duruma geçişi temsil eden Orta ve Uzak Asya’dır.
KIRSAL BÖLGE CANLANDIRILMALI
Kırsal nüfusun ve üretimin canlı kalması hayati öneme haiz. Önemli olan 1900’leri dinamik nüfusla atlatan Türkiye’nin bunu 21. asrın ortalarından sonra da devam ettirebilmesi. Kesinlikle yönelen göçün şimdiden nasıl kabul edileceği, gelenlerin nasıl istihdam edileceği planlanmalıdır. Gelecekte Kırgızistan ve ön planda Uygur Türklerinin bulunduğu Türkistan’dan göç planlanmalıdır. Bu nüfus tarım ve hayvancılık ihtiyacını karşılayacak niteliktedir. Ancak öyle bir eğilim görülmüyor. Gelen göçmenleri ve sığınmacıları çok kötü muameleye tutan Yunanistan’ın aksine bir politika gütmek takdire şayandır; ama bu devamlılığın bir faciaya dönüşmemesi için ilkeli bir göç sağlanmalıdır.
ÜSTAT MEHMET GÜRSOY
Mehmet Gürsoy, Denizli’nin güzide ilçelerinden olan Bekirli’den Kütahya’ya göç eden bir ailenin çocuğu.
Güzel sanatlarla ilgisinin nitelik kazanmaya başlaması, genç yaşta Kütahya yakınlarında bir köyde öğretmenlik yaparken bu sanatla ilgilenmesi dolayısıyla olmuştur. Kütahya ilginç bir vilayet; antikiteden kalma önemli yerleşmeler var (Aizanoi gibi). Hiç şüphesiz Osmanlı öncesi ve Osmanlı devrine ait ilginç eserler var. Kütahya çiniciliği, İznik’ten sonraki dönemi temsil eder. Bugün de çini sanatının ve sanayisinin merkezlerindendir.
Mehmet Gürsoy hepimizin bildiği gibi sıradan bir sanatçımız değil. Birçok renk bilgisi kaybolan 16. yüzyıl çini sanatımızın içinde yer alan mercan kırmızısını, zümrüt yeşilini, lapis mavisini ve firuzeyi tekrar hayata döndüren bir üstat. Bu dönemdeki çalışmalarının tanıtılmasında Muhsin Demironat ve Nezihe Bilgütay Hanım gibi hocalarından başka Nurhan Atasoy’un da teşviki rol oynamıştır. UNESCO tarafından 2009 yılında “Yaşayan İnsan Hazinesi” ödülü verilen Mehmet Gürsoy, Kütahya çinisini dünyaya tanıtmak için 50 ülkede 72 sergi açmış. Kütahya’nın UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı Üyeliği’ne “Zanaat ve Halk Sanatları” dalında kabul edilmesinde emeği büyük.
ÇALIŞMALARI KORUNMALI
Mehmet Gürsoy beynelmilel alanda isim yapan biri. Problem nerede başlıyor? Bugünkü Kütahya’da birtakım Kütahyalı aydınların da ifade ettiği gibi tarihi mirasa, mimariye ve el sanatlarına yetkililerin ilgisi düşük. Mehmet Gürsoy gibi üstatların desenleri, çalışmaları ve tespitlerinin derlenmesi, yayımlanması İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ve belediyenin vazifeleri arasında. Yine aynı şekilde bu gibi sanatçıların çalışmalarının korunması, tanıtılması ve koleksiyonlarının değerlendirilmesi için imkân yaratılması gerekir. Osmanlı kırmızısını tekrar hayatımıza kazandıran sanatçıların bu memlekete çok şey kazandıracağı açıktır.
Paylaş