Paylaş
GEÇENLERDE Cemalettin Server Revnakoğlu üzerine verdiğim konferansın bir bölümü ile, cımbızlama yöntemiyle eskilerin siyâk-sibâk ilişkisi dedikleri; konuşma veya makalenin bütününden ayırarak zikretme huyunun bir örneği daha verildi. Şunu söylemek lazım, bahsettiğim “Yeni Türkiye”, son 20-30 yıl değildir. Öyle bir isimlendirme benim işim değil, partili vatandaşların işidir. Herkesin tarihi kendine göre isimlendirme hürriyeti olsa da böyle bir hakkın dürüst dönemlendirme ve sağlam düşünce bakımından geçerliliği yoktur.
“Yeni Türkiye” deyimi ve sloganı son 100 yıl için kullanılabilir. Onda dahi II. Meşrutiyet’in, Genç Osmanlıların hatta 18. asır Türkiye’sinin temel rolünü unutmamak gerekir. Bu memleket; tıbbiyeye, mühendislik eğitimine, modern topçuluk ve askerliğe ta 18. asırdan ve de Avrupa edebiyatı ile felsefesini asıl kaynaklara inerek en azından 19. asırdan beri inceleme sürecine sahip. En klasik tarihçimiz Cevdet Paşa da Çar I. Petro’ya, “Deli Petro” değil, “Büyük Petro” demek gibi bir alışkanlığı erkenden edinmiş. Ordumuzda, Harbiye’de muhtelif diller okunuyor, Rusça ve Farsça dahil tercümeler yapılıyordu, tıbbiyemizde her milletten profesör vardı. Arkeolojik kazılar yapıyorduk ama Cumhuriyet Türkiyesi bu arkeolojiyi üniversitede, akademik bir öğretim dalı ve bilimsel disiplin haline getirdi. Batı müziğine Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz bile vakıf. Hatta Sultan Abdülaziz ve Sultan Murad’ın besteleri var ama o müziği geniş kitlelere öğretecek, sevdirecek, götürecek insanları ancak Cumhuriyet’in devlet konservatuvarları yaptı. Bu iş Cumhuriyet’in başarısıdır.
TÜRK MÜNEVVERLERİ
Sözünü ettiğimiz Batı’nın ve Doğu’nun hâkimi Türk münevverleri Birinci Dünya Savaşı’nda, Balkanlar’da ve İstiklal Savaşı’nda şehit düştüler. Türkiye o kaybolanların yerine yenilerini koymak için bunca zamandır uğraşıyor. Ancak şimdiki Z kuşağı, bu tip geniş ilgilere ve bilgilenme merakına sahip. Her dala burunlarını sokan sevimli çocuklar onlar. Bu zeki kuşağın endişelendirici tarafı da var. Mevcut siyasi kadroların hiçbirini beğenmiyorlar. Bu kuşkusuz tatsız bir gelişme. Onların siyasetten uzaklaşmaları hem memleketimizin geleceği hem de demokrasi açısından büyük eksik yaratacak ve meydan hep bilgisizlere kalacak.
İnsanlarımız tarih okumuyor. Aşağı yukarı dünyada her yerde, en tarih sever ülkelerde, Almanya, Macaristan, İran, İtalya, İskandinavya ve Rusya gibi yerlerde bile tarihi serbest olarak okuyanlar ülke nüfusunun yüzde 10’unu bulmaz ama hiç değilse okullarda doğru bir yöntem, düşünce ve tahlil öğretecek ders kitapları hazırlanır. Doğru bilgi verilir demiyorum ama mesela bir dönemleştirme doğru yapılır. Son yaşadığı 20-30 yılı insanlar hiçbir zaman devir olarak tasvir etmezler çünkü oturduğun hamamın hararet derecesini ve ne olduğunu anlaman mümkün değildir. 20-30 yıl milletlerin tarihinde kısa bir devirdir. Onu ilerinin tarihçileri dahi kalemlerinde tam, sağlıklı bir şekilde biçimlendiremezler; analojik ve senkronik (eş zamanlama) biçimlendirmeye tabi tutmazlar. Yani başkalarıyla benzetmeleri de eş zamanlandırmaları da tutamaz.
SON 500 YILA BAKILIR
Bahsettiğimiz “Yeni Türkiye”, son asrın sıfatıdır. Olumlu şeyler gibi olumsuz gelişmeler de orada başlar ve zamanınız da zaten ister istemez o mirasın altında kalır. Bu mirası değiştirebildiği ölçüde reformcudur. Bu değişiklik ve reformu da günü gününe gözlemeniz, hissetmeniz mümkün değildir. Geçen zamanın içerisinde bir değerlendirme yapılır.
Herhangi bir olayı değerlendirmek için Batı’daki ve Doğu’daki bilge çevreler son 500 yılı taramayı yöntem edinmişlerdir. Bu hukuki kurumlarda ve müesseselerde böyledir, iktisadi yapılanmayı anlamak için de böyledir. Batı’nın tarih anlayışı ve branşları dünyanın doğusunda da başarıyla tatbik edilir ve kimin kime tarih öğrettiği malumdur. Siyasetçi doğru bir tarihçilik yapamaz.
MARAŞ’IN TARLALARI
Tarım Bakanımız maalesef çevre tahribine ses çıkarmıyor. Birtakım kuruluşlar “Maraş’ın civarında sanayi sitesi kuracağım” diye buğday tarlalarını yok ediyor, köylüler şikâyetçi ama sahip çıkan yok. Genellikle bu gibi tasavvura üç beş kuruş para alan köylülerimiz itiraz etmezler. Hatta bizzat yakından incelediğim birtakım Batı Anadolu köylerinde bu tembellik ve lakaydi vardır ama mesut bir gelişme, artık köylülerin çiftçileşmesi ve topraklarına ve tarımın zenginliğine sahip çıkmalarıdır. Köylüler, çamları kesiliyor diye feryat ediyor. Zeytin bahçeleri yerine kötü kömür madenlerini açmakta ısrar edenlere direniyorlar.
Mevcut zihniyet, kentlerinin ahalisinin aç kalacaklarının farkında değil. Kırsalın bu isteklerine kulaklarımızı tıkıyoruz. Günlük politika da istediğini yapıyor. Ama gelecek nesillerin hiç böyle düşüneceğini zannetmiyorum. Kimlerin zenginliğini korumaya çalıştığını, kimlerin çevre konusunda lakayt davrandığını çok iyi değerlendirecekler.
MERAK ETTİĞİM SORULAR
Tarım Bakanımız acaba Yusufeli Barajı’nın çimento hesapları ve boyutu gibi tüm teknik özellikleri kadar kesip biçilen zeytinliklerin ne gibi sıkıntılar yaratacağını, dünya zeytin rekoltesinin rakamlarını da biliyor mu? Akhisar’ın çalışkan çiftçilerinin zeytin rekoltesini nereden nereye götürdüğünü, yıldan yıla nasıl geliştirdiğini, bunun milli ekonomiye ve dünya zeytin tarımına katkısının hesaplamalarından aynı derecede malumatları var mı? Çok merak ediyorum.
İSMET PAŞA
GEÇTİĞİMİZ pazar İkinci Cumhurbaşkanımız, asıl önemlisi 1961-64 döneminin efsanevi başbakanlığını yapan İsmet Paşa’mızın 49. ölüm yıldönümüydü. Bir devirdir. Gelecek sene 50. yıl olacak. Hiç değilse son 70 yılı, hatta siyasi hayatını içeren 100 yılı değerlendirmek için ciddi akademik yayınlar ve toplantılar yapmak gerekiyor. Hazırlıklar yapıldığını pek görmedim, bu alanda beni şaşırtacak gelişmeler varsa çok kıvanç duyarız. Her şeye rağmen 50. yılı İsmet Paşa döneminin değerlendirme günleri olarak tertiplemeliyiz.
Paylaş