Paylaş
8 Ekim 1912’de Balkan Savaşı, 23 Ekim 1853’te de Kırım Savaşı başlamıştır. Biz bugün ilk savaşı inceleyeceğiz. Bu savaş, imparatorluğun kendini toparlama dönemi olan Tanzimat asrında, askeri reform dahil, bayındırlık, posta teşkilatı, telegram, eğitim kurumlaşması, hatta sağlık sorunlarının resmi elden yürütülmeye başladığı bir dönemde Rusya İmparatorluğu’nun Balkanlar üzerindeki bitmez tükenmez hırsı ve ‘hasta adamın’ mirasını paylaşma politikası yüzünden patladı.
Çar I. Nikolay’ın Rusya’sı, hem demiryolu, sanayi yatırımları ve seçkinlerin okulları üzerindeki girişimleriyle bir tür modernleşme dönemi hem de hâlâ toprak köleliğinin sürmesi, liberal münevverlere hiç taviz verilmemesi ve imparatorluğun ne için olduğunu bilmeden kendini büyütme hastalığına tutulması devridir. Rusya ‘hasta adam’ın mirasını sıcak denizler için istiyordu ama sıcak denizlere indirecek donanma bakımından o kadar büyük atılımlar yapıldığı söylenemezdi. Bizim açımızdan tek facia, Osmanlı İmparatorluğu’nun modernleşmeye barış içinde girme rehavetine kapılmasıydı. İşte bu arada Sinop’taki filoyu çeviren Ruslar savaşın başlamasına adım atacaklardı.
BİR AVRUPA VODVİLİ
Kırım Savaşı’na giriş bir Avrupa vodvili olarak başladı. Saint Petersburg’taki İngiltere sefiri, Çar, ‘hasta adam’ın mirasını paylaşmayı teklif edince, onu adamakıllı hafife alan bir raporla olaydan Londra’yı haberdar etti. Türkiye mülteciler meselesinden beri, Rusya ve Avusturya’ya karşı ayaklanan milliyetperver Polonya ve Macar alaylarını bağrına basmış, Rusya’ya vermemiş, İngiltere ve Fransa’nın kamuoyu desteğini sağlamıştır. Uzun tarihe bakarsınız Türkiye’nin Batı’da bu tip başka bir destek sağladığını söylemek mümkün değildir. Macaristan ve Polonya konusunda müdde-i aleyh yani davalı Rusya ve Avusturya olunca Türk imparatorluğu el üstünde tutuldu.
Savaş sonu Paris Barışı, Avrupa’nın büyük devletleri arasına Osmanlı’yı aldı, toprak bütünlüğünü garantiledi ve Türkiye, Batı’yla olan ilişkilerinde dün ve bugünle birlikte en yüksek seviyeye çıktı. Piemonte’nin yani İtalya’yı kuracak Savoy Hanedanı’nın da Kuzey İtalya’yı soktuğu bu savaşla insanların Batı’daki ‘kâfire’ karşı ruhu yumuşadı. Ne de olsa bu imparatorluğun savunmasında ölüyorlardı. Kırım Savaşı Rusya’yı sarstı, feci manzaralar genç Tolstoy’un kaleminde en iyi şekilde tasvir edildi. I. Nikolay ‘hasta adam’ı paylaşmadan evvel kendisi öldü ve Rusya ciddi bir reform sıkıntısına düştü. Tahta çıkan II. Alexander durumu düzeltmeye gayret edecektir. Ta ki 1881’de suikasta uğrayana kadar.
YAHUDİLER DE KAÇTI
Rusya’nın bu dönemde iki kazancı vardır. Birisi Hariciye Nazırı Gorçakov’un parlaması, ikincisi demiryolunun Kırım Yarımadası’na kadar uzatılması. Kırım’dan kaçan Müslüman Türklerin yanında Yahudiler de görüldü. Çünkü savaş sırasında bunlar ülkelerinin Rusya’nın elinden çıkacağını ümit etmekle iç dünyalarını göstermişlerdi. Amansız idarenin attığı kitleler Osmanlı topraklarına sığındılar. Bilhassa Dobruca bölgesine ve Tuna boyuna yerleşenler 1878’de Türk-Rus Savaşı’ndan ve 1912-13’te de Balkanlar’dan ikinci defa muhacir kervanı düzeceklerdi.
Kırım Savaşı 1783’ten tam 70 yıl sonra kendilerini padişahın ordularının kurtaracağı umuduna kapılanlar için bir yıkım oldu. Kafkasya’daki direniş kırılmaya başladı. Rusya, savaşı Kırım Yarımadası üzerinde kaybetmişti. Sivastopol düşmüştü ama masa başında tekrar Kırım’ı elinde tuttu. Zamanla kaybettiklerini de kazandı. 1856 yılında donanmasının Karadeniz sularında seyri yasaklanmıştı ama çok geçmeden yeni gemiler de kurulan tersanelerden suya indi. Geride kalan Rusya aydınları da, muhafazakârları da birlikte Batı Avrupa’nın düşmanlığını benimsedi. Osmanlı Tanzimatı 18’inci asırdan beri savaştığı bir gücün karşısında direniş gösterme niteliğini kazandı. 22 yıl sonra yeni bir savaşa bu hava içinde girilecekti.
HAİN ÇAYKOVSKİ!
ÇARIN özel temsilcisi olarak gelen Mençikof ve yanındakilerin protokol bilmeyen tavırları ve Rusya’nın istekleri Babıâli’ye çok ağır geldi. Britanya büyükelçisi Stratford Canning daha ilk anda bu densizliğe yüz verilmemesini telkin edince Babıâli de Mençikof’a adamına göre muamele göstermişti. Osmanlı İmparatorluğu’nun yeniçeriliği kaldırdıktan sonra yirmi yıllık sürede ordularını iyi ıslah ettiği, kurmay eğitimini tesis edip hakkınca verdiği, bu arada da iltica eden Polonyalı subayların da kendilerinden beklenen askeri müşavirliği yerine getirdiği görüldü. Hatta General Çaykovski (yani Sadık Paşa) Hıristiyan ve Müslüman efraddan oluşan Kazak alaylarını kurmuştu. Bu alayların Kırım Savaşı sırasında büyük yararlılık gösterdiği bilinir.
Çaykovski, Slavlığa ihanet eden biri olarak Rusya’da kötü şöhret yapmıştı. Hatta o kadar ki ‘Rus Beşleri’ diye bilinen Mily Balakirev, Cesar Cui, Modest Mussorgsky, Nikolai Rimsky-Korsakov, Alexander Borodin bildiğimiz ünlü Rus besteci Pyotr İlyiç Çaykovski “Bunların yaptığı arabacı müziğidir” deyince çok tutulan kuvvetli beşler ve hayranları ünlü Çaykovski için “Bu da bizim hain Çaykovski” deyivermişlerdi.
‘MELEK’ FLORENCE NİGHTİNGALE’İN SAVAŞI
FRANSA’yı ve İmparator III. Napolyon’u doğrusu Mustafa Reşid Paşa ikna etti. Ne var ki Kırım Savaşı’ndaki ağır şartlar ve Fransa’ya bu zaferin pahalıya mal olması ve getirdiği insan ve mali yük imparatoru çileden çıkarttığından Mustafa Reşid Paşa’ya ‘Şarklı bir dolandırıcı’ deyip Paris Barışı sırasında onu görmek istemediğini belirtti.
Paşanın Paris Barış Görüşmeleri’nde delegasyonda yeri yoktu. İngiltere ve Fransa, doğruyu söylemek gerekir, Kırım Savaşı’nda çok şiddetli muharebelerden geçtiler; insan kayıpları yüksek oldu. Henüz Kızılhaç gibi teşekküllerin sahaya çıkmadığı bir dönemde yaralıların kaybı yüksekti. Selimiye Kışlası, Kırım’dan getirilebilen yaralılara bakılabilen bir yerdi. Şartları çok ağırdı. Florence Nightingale’in hemşirelik rolü bir melekliğe burada dönüştü denir.
Paylaş