Paylaş
Kudüs Osmanlı İmparatorluğu’nun eline Memluklardan geçti. Orası, Haçlılardan sonra İslam devletleri arasında bir rekabet konusu olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu için Kudüs ve Yavuz’un Kahire’deki zaferinden sonra 1517’de ele geçirdiği Haremeyn (Mekke-Medine) ile bir misyonun tamamlandığı görülüyor. Hac yolları ve merkezlerinin kontrolü bir imparatorluğa mali kazanç getirmez, masrafı arttırır; fakat bu masrafla da bu dünya üzerinde bir etki ve yetki yaratılır. Hâdimü’l-Haremeyni’ş-şerîfeyn ve Kudüs bu üçgeni tamamlar.
İNANÇ MERKEZİ
Kudüs tarihte “Yeruşalim” (Selamet Yeri) veya doğrudan doğruya Tevrat’taki “Hakkodeş”ten türeyen Arapça “Kudüs” olarak anılır. Sakinleri bu kutsal mekânın sekenesi olmakla övünürler. Arap Hıristiyanlığının da Müslümanlığının da merkezidir. 1517’den sonraki dört asır boyu bölgenin huzur içinde yaşadığı açıktır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde kentin surları yapıldı. Camileri, su yolları ıslah edildi. Bilhassa 19. asırda Kudüs Sancağı aşağı yukarı bugünkü İsrail’in ve Batı Şeria’nın sınırlarıdır. Merkeze bağlı bir müstakil sancaktı.
19. asırda bedevi kabilelerin buluşma yeri olan yerleşkede bir şehir daha kuruldu; Beerşeba (Yedi Pınar). Bu şehrin yanında asıl büyük gelişme tabii ki Yafa’dır. Ta Roma devrinden beri Kudüs, Yafa ile Tel Aviv arasında yer alan Caesaria’nın bulunduğu limanı kullanırken Osmanlı devrinde Yafa işlek bir yer ve Akdeniz’de bağlantı merkezi olmuştur. Demiryolu da sonradan Yafa-Kudüs arasında yapılmıştı.
SINIR KAVGASI
1948’de Arap-İsrail Savaşı’ndan sonra Kudüs’ün “yeni Yeruşalim” denen modern kısmı Yahudi devletinin elindeydi. Surlar içindeki Kudüs ve surların hemen dışındaki Selahaddin Caddesi, Doğu Kudüs ise Ürdün’ün elindeydi. 1967 Savaşı’nda Zeytindağı, Doğu Kudüs, Selahaddin Caddesi ve sur içindeki Eski Kudüs İsrail’in kontrolüne geçti. Bugün hâlâ haritanın nasıl tespit edileceği, Kudüs’ün etrafının nasıl düzenleneceği kavgası devam ediyor. Bu konuda farklı fikirler İsrail’in içinde de geçerli. Görünüşte bütün Şeria Vadisi, Jericho, Halilürrahman yani Hebron ve Beytüllahim 1967’den evvel Ürdün’ün elinde olmasına rağmen artık İsrail’in kontrolünde. Bu harita nasıl çıkacak hakikaten her karışının büyük münakaşa ve çatışmayla tespit edildiği ve edileceği bir coğrafya parçası söz konusu; gerçek şu ki 1917 Aralık’ından beri Kudüs’te pek huzur yok ve 1517-1917 Aralık’ı arasındaki 400 yıl Kudüs’ün gerçekten barış ve salah devri oldu.
İNGİLİZLERE BIRAKILDI
Kudüs biliyorsunuz, surun içi Hıristiyan müttefiklerimizin telkini sonucunda 1917 Noel’inde İngilizlere, Britanyalı komutan Allenby’ye bırakıldı. Bu bir askeri teslim töreni değildi. Şehrin belediye reisini temsilen belediye genel sekreteri general Allenby’ye anahtarları teslim etti. Allenby bundan pek hoşnut olmadı ama şehir müttefiklerin telkiniyle ve rıza içinde tahrip edilmesin diye teslim ediliyordu.
Surların etrafındaki Mount Scopus’da bile muharebe halen devam etti. Nitekim oradaki Britanya mezarlığında Türk şehitler için de bir bölüm vardır. Hayfa çok daha geç teslim oldu. Filistin’den çıkış hakikatten hazin ve daha sonra gerçekleşen bir olaydır. 1960’larda bölgenin coğrafyasındaki Türk abidelerinin yeri iyi tespit edilmiş değildi. Geçen zaman içinde Türkiye’nin bölgedeki varlığı Genelkurmay’ın tetkikleri ile şehitlikler ortaya çıktı. Bugün Filistin’de Türk mezarlıkları âdeta bir zincir gibi ta Gazze’den başlayarak Halep ve Suriye sınırına kadar devam etmektedir.
TARİH UNUTULMUYOR
Falih Rıfkı’nın Zeytindağı’nı okuyarak Kudüs’ü bir daha görmek gerekir. Mutlaka geçmiş imparatorluğun bu önemli bölgesi bizim için bir anı, fakat önem verilmeyecek ve unutulacak bir anı değil. Nitekim bundan 20 yıl evvelki bilgisizlik ve ilgisizlik bugün yerini ilgiye ve meraka terk etmeye başlamıştır. Zaman kaybolmuyor, tarih unutulamıyor.
DAVID BARCHARD
David Barchard’ı tanıdığımda 1970’li yılların başıydı. Ankara’da onu tanımayan yok gibiydi. Financial Times adına gazetecilik yapıyordu. İngiltere’nin seçkin mekteplerinde eğitim görmüştü. O da 47’liler kuşağındandı. Açık söylemek gerekirse bu kuşağın Şarkiyatçıları içinde üç doğu dilini bilen hemen hemen yok gibidir. Barchard’ın Türkçesi, Farsçası ve Arapçası eşit derecede güzeldi. Bu konuda kendinden daha iyi biri Hamit Algar’dı.
İLGİNÇ YAZILARI VARDI
Yazdığı makaleler sadece gazeteciliğe has şeyler değildi. Çok ilginç olanları vardı. Girit tarihiyle ilgili olarak yazdıkları, Balkan Savaşı’na 1812-1813 perspektifiyle bakan makalesi, Beypazarı’nın yanında keşfettiği bir kilise ve Roma yerleşkesi üzerine incelemeleri onun akademik tarafını gösterir.
Barchard diğer diplomat ve gazetecilerin aksine, hatta tarihçilerin zıddına bazı gerçekleri ortaya koyan makaleler ve monografiler yazmakla tanınırdı. Kendisine kızan olurdu; mühim değil. Bunun yanında ortaya koyduğu gerçekler nedeniyle saygı da kazanmıştır. Sürekli olarak Batılı gazetecilere yanlış bilgi verenlerden ve bunların yarattığı yanlış politikalardan şikâyet ederdi.
Bu yılın Noel’inde geçirdiği bir sadme ile ölümünün Türk tarihçiliği ve bilhassa geç devir Osmanlı tarih yazımı için bir kayıp olduğunu belirtmek gerekir.
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN
Okuyucularımızın yeni yılını kutlamaktan zevk duyuyorum. İnşallah sıkıntılı bir yılı 2021’de geride bırakacağız.
Paylaş