Paylaş
15 Eylül 2018 tarihinde Türkiye-Azerbaycan İşadamları ve Sanayiciler Birliği’nin (TÜİB) ve TRT’nin davetiyle Bakü’ye gittim. Asıl gidiş nedenim Kafkas İslam Ordusu’nun Bakü’ye girişinin 100. yıl kutlamalarını görmekti. TÜİB’in Başkanı Hüseyin Büyükfırat’ın tertip ettiği toplantıda katılanlar ilgiyle hayli soru sordular. Ertesi gün fahri doktoru olduğum Azerbaycan Milli İlimler Akademisi Tarih Enstitüsü Başkanı Yakup Mahmudov hocanın daveti üzerine orada da bir konferans verdim. Azerbaycanlı tarihçi ve bilginlerin çok meşgul oldukları bir konu. Son günde de Nizami Gencevi onuruna kurulan Azerbaycan Edebiyatı Müzesi’ne bir ziyarette bulundum ve kıymetli edebiyatçı tarihçimiz Rafael Hüseynov ile bazı konuları görüştük. Azerbaycan Edebiyatı Müzesi, kütüphanesi ve mimarisiyle ünlüdür. 15 Eylül’de Nuri Paşa kuvvetleri Bakü’ye girdikten sonra Gence’deki Azerbaycan kuvvetleri bu şehre intikal etti ve Azerbaycan Edebiyatı Müzesi Azerbaycan hükümetinin üyelerinin yerleştiği bina olarak uzun zaman kullanıldı.
ZENGİNLİĞİN MERKEZİ
Bakü öteden beri Kafkasya’da zenginliğin merkezi. Petrol zenginliği pek ilginçtir ki yerli müteşebbislerin el atıp geliştirdikleri bir dal. Zeynelabidin Tagiyev, Nagiyev Aşurbeyli gibi milyarderler çar imparatorluğunun bu dalına el atmışlardı. Aynı şey Kazan Tataristanı’nda Akçurin gibi aileler için söz konusu. Rusya Çarlığı’nın Avrupa kolonyal kuvvetlerinden farklı bir yapısı var. Birinci Cihan Harbi Rusya için Bolşevik İhtilali, Ekim 1917 ve Rusya’nın harpten çekilmesiyle bitti. Bu tek taraflı çekilmeyi Avusturya-Macaristan’da imparator da istedi (VI. Karl). Türkiye’de de veliahd-ı saltanat Yusuf İzzeddin Efendi istemiştir. Harpten çekilmek kolay bir iş değildi. Nitekim Rusya’da bu ancak Bolşevik İhtilali’yle gerçekleşti. 1918’deki Brest Litovsk Antlaşması’yla Rusya İmparatorluğu’nun Baltık eyaletleri elden çıktı. Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan da bağımsızlıklarını elde ettiler. Çok geçmeden Volga boyundaki Başkırlar ve Tatarlar ve Orta Asya devletlerinden Türkistan da bu devletleri takip etti.
ALMANLARLA SAVAŞ
Bir anarşi devri başlamıştı. Bolşeviklere düşman olan Çar taraftarları ve Krenski cumhuriyetçileri Kafkasya’da Almanların ilerlemesine karşı durmak zorunda kaldılar. Ermeni Taşnaklar ise Almanlarla işbirliğini tercih etti. Ukrayna’da Pavlo Skoropadskyi Almanlarla işbirliği yaparak 1.5 yıl bağımsız bir Ukrayna yönetti ama sonunda başarısız oldu. Almanlar Gürcistan’a sızmaya başladılar, yavaş yavaş Azerbaycan’a yöneldiler. Müttefikleri sadece Taşnak taraftarı Ermenilerdi. Bu durum Azerbaycan’ı ve Enver Paşa’yı alarma geçirdi. Hızlıca gönüllü ordu kuruldu. Neferleri terhis edilenlerden, subayları emeklilerden seçildi. Nuri Paşa albayken ordunun başına geçti. Bu ordunun 1.5 kolordudan daha fazla mevcudu olmadığı anlaşılıyor. Üstelik de karşısında çarpışanlar ihtilal çarpıklığı içindeki, nüfuzu kırılan Ruslar veya Kafkasya’da pek çarpışmaya niyeti olmayan iki bölükten ibaret İngilizler değildi. Almanlara katılan Ermeniler ise iyi savaşçı değillerdi, disiplinleri yoktu, talimata dikkat etmiyorlardı. Almanlar ise donanımlı ve etkili savaşçılardı.
Sözün kısası dört yıllık müttefikle çetin savaşa girildi ve kazanıldı. 20 Haziran’da Gence, ardından önemli Azerbaycan şehirleri ve nihayet Bakü 15 Eylül 1918’de Kafkas İslam Ordusu tarafından işgalden kurtarıldı. Ne var ki 1.5 ay süren bu hava içerisinde Azerbaycan Milli hükümeti Bakü’de teşkilatlandı. 1918 yılı içinde harf inkılabı yaptı, Bakü Devlet Üniversitesi’ni kurdu, kadın haklarını ön plana çıkardı. 30 Ekim 1918’deki Mondros’ta imzaladığımız mütareke üzerine Osmanlı ordusu Bakü’den çekildi, bu tarihimizdeki en hazin ayrılıklardan biridir.
Kafkas Cephesi’nin ve dönemin tarihini en iyi okuyacağımız eser Şevket Süreyya Aydemir’in ‘Suyu Arayan Adam’ kitabıdır. Çünkü o doğu cephesinde yedek subaydı, esir düşmüştü, galiba Nargin Adası’ndan firar etmişti. Türk esirleri kaçırmakta petrol milyarderi Zeynelabidin Tagiyev’in kurduğu mekanizma çok etkili olmuştu. 2.5 aylık Bakü hâkimiyetini o çok etraflıca anlatıyor. İkinci bir kitap Firuz Kazımzade’nin ‘Transkafkasya İçin Mücadele 1917-1921’ kitabıdır. Azerbaycan’ın cumhuriyet kuruluşu ve iç savaşta ilk etapta kaosun dışında kalması Nuri Paşa kuvvetlerinin sayesindedir. Bu ordu da sadece Osmanlı ordusundan değil Azerbaycan’ın kendi gençlerinden önemli sayıda nefer ve subay vardı. Bu müşterek tarihin kutlaması çok candan oldu ve anlaşılıyor ki Kafkaslar’da hiç de öğle şoven bir hava değil sadece tarih şuuru var.
DERLİ TOPLU OLMUŞ
Mülkiye’de talebelerim olan, Azerbaycan ileri gelenleri ve halkla temasına hayran olduğum büyükelçi Erkan Özaral ve eşi Meltem Hanım’ın anlattıklarını dinledim. Benim 1986 sonbaharında ilk defa gördüğüm Bakü sempatik, hoş bir şehirdi. Zamanla zenginleşti. Problemleri el’an var ama memlekette değişiklik çok. Bakü hanım eli değmiş gibi bir derli toplu yer haline dönüşmüş. Bu süreçle Mihriban Aliyeva ilgileniyor. Kırsalda da Şeki, Gence gibi şehirlerin buna benzer hamleler kaydettiği söyleniyor. Zaten bu sözleri doğrulayacak şey bölgenin turizm merkezi haline dönmesi. Yılda 4 milyon gibi küçümsenemeyecek bir turist kapasitesi var. Bu hayatı etkiliyor. Daha çok kitap basılıyor, daha çok yazılıyor. Sovyet devrinin araçlarındaki değişim de gözlenmiyor değil.
RUS KIZIN RÜYASI
AYVALIK ilçe merkezi ve onun Ege’ye uzantısı olan Cunda Adası’nın bir ilk olma özelliği var. Artık yerli halkın kullanmadığı ve çoğunluğa ait olmayan dini yapıların restorasyonu başlamıştır. Taksiyarhis Kilisesi, ki Cunda Adası’ndadır ve bölgenin metropoliten merkezidir (Metropolit Fener Patrikhanesi’nde görevlidir), Vakıflar Genel Müdürü Yusuf Beyazıt Bey’in zamanında çembere alındı ve destekle yıkımı önlendi, ardından da Sayın Rahmi Koç tarafından restore edildi. Bugün bir müze ve konser alanı olarak kullanılıyor.
Aynı şekilde merhum büyükelçi Necdet Kent’in adını taşıyan kütüphane yani Küçük Şapel de Sayın Rahmi Koç’un restore edip kültür hayatına kazandırdığı binadır. Bir müddet evvel 1850’lerde zamanın Rum sakinleri tarafından bulunan ve 1890’da bugünkü neoklasik görünümüyle inşa edilen Panayia Faneromani, Meryem Ana’nın adını taşıyan, yeniden doğuşu temsil eden ve buradaki şifalı suya izafeten bölgede o zaman hem Hıristiyanların hem de Müslümanların ziyaret ettikleri, hastalıklara ve sıkıntılara karşı şifa atfettikleri bir merkezidir. 1850’lerde bir Rus kızının gördüğü rüya üzerine keşfedilip yapılan bu binanın 1867’den beri yapılan bir havuzla biriken suyun kullanıldığı biliniyor. Yakın zamanlarda terk edilen bu bina şu sıralar Muhtar Kent ve Şerif Kaynar girişimi ve belediye başkanı Rahmi Gencer’in desteğiyle bağışçılar tarafından restore edildi. Profesör Ömer Özyiğit ve doktor Suzan Özyiğit restoratörlerdir. Bu ayazmanın restorasyonu ve ziyaret açılmasıyla Ayvalık ilçesi kültürel bakımdan bir öncülük yapıyor. Şu andaki Ege dünyasında bu faaliyetin önemi büyüktür. Ayvalık’taki bağışçıların bu tavrının bütün çevre ülkelere yayılması temenni edilir.
Paylaş