Belgrad'ın fethinin 500. yılı

Sultan Süleyman Han, 29 Ağustos 1521’de Belgrad’ı fethetti. Kanuni’nin Belgrad’ı alışı bir stratejik üstünlüğün ispatıdır. Şehir o tarihten sonra Osmanlı’nın Balkanlar’daki ileri üssü olmanın ötesinde; ticari ve kültürel bir metropolü oldu. Şehir bugün dahi Balkanlar’ın bilhassa Sırp-Hırvatça konuşan dünyanın merkezi konumundadır.

Haberin Devamı

29 Ağustos 1521’de genç hükümdar Sultan Süleyman Han, Rodos’tan sonra Belgrad’ın fethini tamamladı. Bu iki fethin onun hayatında önemli bir başlangıç olduğu açık. Zira büyük dedesinin Rodos’u fethedemediği ve bu zor görevin ona kaldığı, kaleyi virayla (anlaşmayla) teslim aldığı biliniyor. Artık Rodos Şövalyeleri’nin ortaçağ tarihi sona ermiştir ve Malta’ya çekilmişlerdir. Belgrad ise Macarlardan alındı. “Nandor Fehervar” derler; Türkler Sırpların “Beograd” ismini kabul etti. Tuna Belgrad’ı derler.

Belgradın fethinin 500. yılı

Belgrad’dan beş yıl sonra yine bir 29 Ağustos günü, 1526’da kudretli Macaristan Krallığı Mohaç’ta tarihe gömüldü. 1521’de Belgrad Kalesi’nin savunmasındaki zaaf, Macaristan Krallığı’nda artık bazı şeylerin değiştiğini, özellikle bu yıl ortaya çıkan Dózsa György köylü ayaklanmalarının bu kudretli krallığı sarstığını göstermektedir.

Haberin Devamı

Fatih’ten evvel Türkler, Belgrad ve yanı başındaki Golubac (Güvercinlik) Kalesi’ni zorladılar. Güvercinlik ele geçirildi, Belgrad Kalesi’ni ise vakanüvislerin ileri sürdüğü gibi I. Bayezid’in, II. Murad’ın ele geçiremediği anlaşılıyor. Fatih’in kuşatması ise çok zorluydu. Ordunun teknik üstünlüğü göze çarpıyordu ama kaleyi savunan da Osmanlı’nın 15. asırdaki baş belası ünlü komutan Hunyadi János’tu. 1490 yılından evvel de yine Macaristan’ın son büyük hükümdarlarından Hunyadi’nin oğlu Matthias Corvinus Belgrad’ı iyice berkitmiştir.

Belgradın fethinin 500. yılı

TİCARİ VE KÜLTÜREL METROPOL

Kanuni’nin Belgrad’ı alışı bir stratejik üstünlüğün ispatıdır. Şehir o tarihten sonra Osmanlı’nın Balkanlar’daki ileri üssü olmanın ötesinde; ticari ve kültürel bir metropolü oldu. Rumeli hattı Edirne ve Belgrad’dı. Sonra buna üçüncü bir nokta olarak Budin eklendi. Evliya Çelebi’nin geçtiği Belgrad, şahane bir şehir olarak tasvir ediliyor. Romalıların “Singidinum” dediği bu castrum (ahşap kale-askeri karakol) Sava ve Tuna’nın birleşiği noktayı kontrol ediyordu. Uzun bir tarihi vardı. Osmanlı Sırbistanı’ysa 1699’da savunmanın ileri hattıydı. Viyana Kuşatması’ndan dağınık ricatla dönen kuvvetlerin yenilgisinin yarattığı hazin hikâye sonucunda Kara Mustafa Paşa burada idam edildi. Ama asıl önemli değişiklik Avusturyalılarla yapılan savaştır. Fransız, İtalyan asıllı genç Mareşal Prens Eugen Belgrad’ı ele geçirdi. 1718 Pasarofça Anlaşması’yla bu hüküm kesinleşti. Belgrad artık elden çıkmıştı, fakat 1739’dan evvel Avusturya-Rusya harplerinde gösterilen başarılar sayesinde tekrar Belgrad Anlaşması’yla imparatorluğa katıldı.

Haberin Devamı

1821’DE ŞEHİR BOŞALTILDI

1821’de şehir askeri garnizondan ve yerli Türk halkından boşaldı. Bu kozmopolit şehirde Müslüman ve Türkler pek görülmediği için şehir Sırp, Yunanlı, Macar, Alman azınlıkların bulunduğu yapısıyla hayata devam etti. Türkler sadece üst kalede kalmışlardı ve yeni Sırbistan’la birlikte kaleye hükmediyorlardı. Berlin Anlaşması’ndan sonra Belgrad kesinlikle Sırbistan’a bırakıldı.

Şehir bugün dahi Balkanlar’ın bilhassa Sırp-Hırvatça konuşan dünyanın merkezi konumundadır. Sırbistan’ın başkenti de Slovenya’nın zenginliği de Bosna Hersek’in Müslüman kültürü de bu şehrin önemini gölgeleyemiyor ve herkes Belgrad’a gitmeyi, orada vakit geçirmeyi tercih ediyor. Tito’nun ölümüne kadar Eski Yugoslavya sahasını kontrol eden memleket bugün küçülmüş bir Sırbistan’dır. Ama kültürel ve ticari önemi azalmış değildir. Bizim tarihimiz açısından ise Belgrad’ın anlaşılması Osmanlı Balkan hâkimiyetiyle iç içelik ve onun tasviri demektir. 1699’da başlayan ricat 1878’de Bosna’nın, 1891’de de bütün Güney Bulgaristan’ın, Kuzey Yunanistan’ın ve bugünkü Makedonya Cumhuriyeti’nin topraklarını ve asıl kuzeyde Yeni Pazar (Nový Bazar) Sancağı’nın elden çıkmasıyla sonuçlandı.

Bu tarihe kadar Belgrad’da Kanuni Sultan Süleyman’ın fetihlerinin 3.5 asrı kapsayan bir Osmanlılık getirdiği açıktır.

Haberin Devamı

BAŞPİSKOPOS ELPİDOPHOROS

Başpİskopos
Elpidophoros İstanbul’un çocuğu. Bursa metropolitiydi; Bursa’da cemaat olmadığından Heybeliada’daki Ruhban Semineri’nin dekanlığını yapıyordu. Açılması ümidinden vazgeçmeyen Patrikhane adına bu okulu yaşıyormuşçasına korumuştur. Amerikalar cemaatinin başına arşipiskopos olarak seçildi ve patrik Bartholomeos tayini yaptı.

Belgradın fethinin 500. yılı

BU ÜLKEYİ TANIYAN BİRİ

Son günlerde Türkevi’nin açılışına katıldığı için bazı bağnazların, en başta Kıbrıs ve Yunanistan Dışişleri’nin hücumuna uğradı. Aldırış ettiğini zannetmiyorum. Ortodoks Kilisesi siyasete karışsa da siyaseti kendisine karıştırmaz. Bu ilkenin temsilcilerinden olduğu belli. Türkçeyi iyi bilir, Türkiye’yi sever ve Türkiye ile çatışmanın Ortodoksluğun hayrına olmadığını çok iyi anlamış bir din adamı ve bilgindir. Bu ülkeyi tanımıştır. Dostlarını tanır. Birçok dil bilir, tarih ve felsefe bilgisi mükemmeldir.

Benzer bir anlayışı bizdeki bazı çevrelerin de edinmesi gerekiyor. Ortodoks dünyasının merkezi İstanbul’dur. Bu ilkeden vazgeçemeyiz. Bu, Türkiye’nin tarihi rolünün devamıdır. Bunu anlayan ruhban da aklıselim sahibi ve dost anlayışlı din adamlarıdır. Başpiskopos Elpidophoros’un bir Türk vatandaşı olarak ilkeli ve olgun davranışını örnek olarak görmek ve kutlamak gerekir.

Haberin Devamı

TÜRKİYE’NİN YAŞAYAN ÇINARI
NERMİN ABADAN UNAT

Mülkiye
’deki yıllarımdan evvel Ankara’nın diplomatik çevrelerinde “prominent ladies” diye yabancı gazetelerde söz edildiğini duyardım. Mutlaka yeni Türkiye’yi akademi dünyasında temsil edenlerin arasında önde geliyordu. O vakitler çok rastlanmayan birkaç dil bilme özelliği ve yardımcısı olmalıydı.

Belgradın fethinin 500. yılı

Derken öğrencisi oldum. Hukukçuydu, fakat Hukuk Fakültesi’nden sonra siyaset bilimi ve iletişim sorunlarına yönelmişti. Okulda ele alınmayan konulara değiniyordu. Gerçekten çok sevimli ve derin kültürlü Prof. Yavuz Abadan’ın eşiydi. Telaşlıydı, enerjikti. Yurtdışına giden öğrencilere tavsiye mektuplarını yazmaktan başlayan Avrupa’da kongrelere katılmak, Türkiye siyasetine makalelerle yön vermeye çalışmak ve hocalık gibi birçok işi bir arada götürürdü.

Haberin Devamı

DOST CANLISI VE VEFAKÂR

O yıllardan beri tanırdım. Asistandım, sonradan komşusu olduğum doçentlik yıllarımda Nermin Hoca’yla her gün görüşürdük, münakaşa da ederdik, hiç aklında tuttuğunu ve gücendiğini görmedim. Dost canlısı ve vefalı olduğu açıktır. Kuyuyu iğnesiyle kazan Cumhuriyet neslindendi. Türkiye’ye değerli kadın profesörler yetiştiren İzmir Kız Lisesi’nin mezunlarındandı ve İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirmişti. Avukatlık yapmadı. Sedef Kabaş’ın hazırladığı nehir söyleşisini okumanızı tavsiye ediyorum (Hayatını Seçen Kadın, Hocaların Hocası Nermin Abadan Unat).

Bir Macar barones olan Elfriede Karwinsky ile İzmirli zengin tüccar Mustafa Süleymanoviç’in kızıydı. Viyana’da doğdu, Macaristan’da büyüdü ve 15 yaşında babanın ölümü, annenin mali iflası yüzünden okuyamayacağını anlayınca tek başına Türkiye’ye geldi. Bu cesaret edilir bir macera değildi. Her zaman için Atatürk Türkiyesi’nin ve eğitiminin sadece hayranı değil, sadık müdafii oldu. Hakkında ileride daha geniş bir yazı yazacağız.

KİMSEYE FAZLA TAVİZ VERMEZDİ

Alışılmış bazı manasız aydınların dışında yabancıların karşısında dalkavukluktan çok hücum taktiğini gütmüştür. Bir Alman politikacı heyetini nasıl haşladığını hatırlıyorum. Siyasi hayatında da öyleydi. Kimseye fazla taviz vermezdi. Nermin Hoca’nın bulunduğu muhitte onun başlıca okul arkadaşlarını tanıdım. Mübeccel Kıray’a bir kız kardeşten daha çok bağlı ve vefalıydı. O dönemin Ankara’sında okumak ve büyümekten dolayı talihli sayılırım.

Bu sıralar 100. yaşını kutlayan hocaya; inkılapçı Türkiye’nin canlı tanığı, yaşayan çınarı olarak bakmalıyız ve onu dinlemeliyiz. Mutlu yıllar Hocam.

Yazarın Tüm Yazıları