Paylaş
BİZ bu bölgenin adını Macarlardan öğrendik. Erdel, Birinci Cihan Harbi sonuna kadar Avusturya-Macaristan yani Macaristan Krallığı’nın elindeydi. Tarihi bir bölgedir, bir özelliği Erdel Macarlarının Katolik’ken reformasyon sırasında Luteryen hatta Kalvinist mezheplere girmesidir. Aslen Yahudi olmadığı halde Yahudiliğe dönen bir aşırı grup bile vardı. Bilhassa Kanuni Sultan Süleyman bu bölgeyi mümtaz bir beylik olarak örgütlediğinden Erdel’in eğitim ve kültür hayatı Kuzey Almanya ve İngiltere’ye açıktı. Bunun tesiri ileride görüldü.
CLUJ, ROMENLERDEN
Bölgedeki Romenlerin ilk önce nüfusu hızla artmıştır. Birinci Cihan Savaşı sonunda da Romanya’ya bağlandı. Ülkenin adı Erdel (Almancası Siebenbürgen, Romen ve Latincesi Transilvanya) diye geçer. 3 isimlik bu bölgenin hem kendi adında hem de şehirlerinde çokça rastlanır. Cluj Romenlerin kullandığı ve Roma dönemindeki civar yerleşmeyi de hesaba katan bir isimlendirme. Macarlar Kaloşvar derler. Almancası da Klausenburg’dur. Halihazırdaki Romanya devlet başkanı Sibiu yahut Macarcası Nagyszeben, Almancası Hermannstadt olan şehrin belediye başkanlığını yapmış. Bölgeye 18. asırda yerleştirilen Svabya ahalisinin kalıntıları olan Almanlardan biridir. Başarılı bir belediye başkanı olduğu için Romenler onu cumhurbaşkanlığına getirdiler.
KARPAT’I SEVİYORLAR
Cluj sevimli bir şehir. Ortaçağdan kalan kiliselerin yanında barok devrin ve bilhassa 19. asır sonunda ortaya çıkan art nouveau’nun etkileri görülüyor. Üniversitesi ünlüdür ve bugün de Romanya’nın önde gelen kurumlarından. Buraya Türkoloji kürsüsü başkanı Prof. Tahsin Cemil tarafından davet edildik. Galatasaray Üniversitesi’nden Enis Tulca’yla birlikte Roman-Türk ilişkileri, daha çok Romanya Türkolojisi üzerinde durduk, çünkü kürsünün kuruluşunun 10. yılıdır ve merhum Kemal Karpat hocayı da bu vesileyle ele aldık. Romanya’daki Türkler ve Romen meslektaşlar Karpat’ı seviyorlar. Romanya değişik bir ülke, Balkanlar’a göre daha enternasyonal bir kültürü var ve sayısı 17’yi bulan resmen tanınmış azınlık grupları Romanya nüfusu içinde kültürel haklarıyla yer alıyorlar.
Son gün Bükreş’teki Milli Kütüphane’de de benzer bir toplantı yapıldı. Romanya’nın çehresi değişiyor ama galiba kolay değişmeyecek bazı sorunlar var: Nüfus eskisi gibi azalıyor, şu ana kadar ülkenin % 10’u dışarı taşınmış vaziyette. Milli bütçenin bazı haldeki yetersizliği gerekli yatırımların Avrupa desteğiyle yapılmasını zorlamakta.
YABANCILAR YERLEŞİYOR
Bunun mahalli politika ve yöneticilerle Avrupa ilişkileri açısından nasıl sorunlar çıkardığını kurcalamayalım ama bir taraf da var ki Romanya AB’ye katılan üyelerin içinde şartları en uyum sağlamaya, Brüksel’e itaat etmeye hazır bir üye. Erdel bölgesinde başlıca 3 etnik grup vardır. 3’ünün de nüfusu artmıyor. Hayatın akışını karşılamak için yabancılar da gelip yerleşiyorlar. Bu nedenle Romanya renkli ve herkesin yerini bulduğu bir ülke...
MİLLİ KUMARA DİKKAT
PAZARTESİ günü Uşak Üniversitesi’nin açılış dersini verdim. 1962 yılında ilk defa birkaç saat kaldığım Uşak’ın her yerinin çok değiştiğini söylemeye lüzum yok. Burada üniversite açılmış. Taşra üniversiteleri üzerine genellikle toptancı bir değerlendirme yapıyoruz. Bazı ahvalde bazılarının gelişme kabiliyeti olan alanları ayırmamız gerekir. Şüphesiz ki her üniversitenin tarih, sosyoloji ve arkeoloji gibi dallara ihtiyacı yok. Zaten bunları donatıp yürütmenin de imkânı yoktur. Lakin Uşak Anadolu’daki her tarihi katmanın ilginç örneklerine sahiptir. Lidyalıların erken Hıristiyanlığın hiç kuşkusuz ikisi arasında Roma’nın ve daha önceki Helenistik dönemin kalıntılarını her yerde görmek mümkün.
SÖZÜ BİLE ANLAMSIZ
Tabiatın harikaları Ulubey Kanyonu (60 km uzunlukta) gibi tarihin ilginç eserleriyle de süslü. Tabii bunun getirdiği en büyük tehlike maalesef milli kumarımız olan define avcılarının hışmına uğraması. Kazılar yapılmayan alanda garip bir şekilde hazineci kazıları yer alıyor. Kazılar başladıktan sonra bu tip kanundışı faaliyetler ortadan çekiliyor. Bir arkeoloji bölümüne her yıl 50 kişi almak gerekmez. 5-10 kişi çoktur bile. El verir ki onları yetiştirecek kadrolar bulunsun. Uşak arkeoloji bölümü pekâlâ yeterince yüzey araştırması ve kazı yaparak bunun tanıtımını ve raporlarını neşretmiş bir kurum. Binaenaleyh arkeoloji bölümümün kapatılmasından söz etmek anlamsızdır.
HAYDUT VE ŞUURSUZ
Murat Dağı mitolojiye Bereket Tanrıçası Demeter’in makamı olarak geçmiştir. Çünkü bir tarafından sıcak sular kaynar, diğer tarafından soğuk sular akar. Uşak’a komşu Anadolu vilayetlerine göre çok bereketli kılan da budur. Birkaç zamandır Kazdağı’na, Kütahya’ya çökenler buraya da altın ve gümüş ruhsatlarıyla musallat oldular. Hatta küstahlık o dereceye vardı ki Uşak ve Kütahya’nın münhasıran maden sahası olmasını istiyorlar. Türkiye iki tane yabancı şirket temsilcisi, bir adet Atlantik ötesinden gelen haydut ve şuursuz bir bakanın imzasıyla tabiatını kaybetmek durumunda olamaz. Herkes doğaya sahip çıkmalı. Çünkü sonunda bu kurala uymazsak bizi bekleyen açlıktır.
YENİLİKÇİ ESKİŞEHİR
GEÇEN haftalarda Ertuğrul Özkök İzmir’deki Picasso’nun sergisinin önündeki kuyruğun fotoğrafını koydu. Herhangi bir Akdeniz liman şehrinde bu renkte, bu kalitede, bu coşkunlukta insanların bulunduğunu görürsünüz. Ama bizimkiler daha renkli ve coşkulu. Eskişehir’de Zerrin Tekindor ve arkadaşlarının sundukları ‘İhtiras Tramvayı’ oyununa protokolün dışında öğrenciler alınmadığı için bir protesto gösterisi olmuş. Öğrencilerin tiyatro sevgisi muhteşem. Bu 1960’ların başında kendi gayretiyle tiyatro yapmak için dekor parası arayan hatta rivayete göre kan veren Yılmaz Büyükerşen ve arkadaşlarının getirdiği sonuçtur. İş o raddeye vardı ki Ankara ve İstanbul’dan insanlar grup kurup tiyatro seyretmeye, müzik dinlemeye Eskişehir’e gidiyorlar. Bu memleketin ne derece değişebilir, ne kadar yeniliklere açık bir toplum olduğu ortada. Demin betimlemeye çalıştığım manzaralarla bağdaşmayan bir görünüm. Bakalım kim gelecek, kim kazanacak.
Paylaş