Oğuz Atay’ın Suna Kan rüyası

Şehir efsanesi gibi anlatılan olaylardan biriydi. En son Fazıl Say sosyal medya hesabından paylaşınca yine gündeme geldi.

Haberin Devamı

Olay şu: “Oğuz Atay üniversite yıllarında bir kızdan hoşlanmaktadır. Bu kız keman virtüözü Suna Kan’dır. Oğuz Atay, üç gece üst üste rüyasında Suna’nın konserini dinlediğini görünce pijamalı oluşundan utanıp, dördüncü gece lacivert takım elbisesini giyerek uyur.”

Fazıl Say paylaştığı bu alıntıya “Bilmiyorum bu gerçek mi? Her halukârda şahane duyarlılıkta bir anıymış. Çok sevdiğim yazar Oğuz Atay ve kemanın usta ismi Suna Kan. 1950’ler olmalı...” diye yorum yapmış.

Paylaşıma yapılan yorumlarda bu olayı Sunay Akın’ın gösterilerinde anlattığı yazılmıştı.

Oğuz Atay’ın Suna Kan rüyası

Bir diğer yorum ise “İTÜ Arı yıllığında arkadaşlarının Atay hakkında yazdığı bir şaka bu” şeklinde.

Haberin Devamı

Evet, bu yazı 1955-1956 dönemi İTÜ Arı yıllığında yer alıyor.

“Mayer’den aldığı deve tüyü pardösüsü, kırmızı mavili kaşkolu, itina ile büyütüp beslediği (Douglas) bıyıkları ile hayli enteresan bir tiptir” diye başlayan portre yazısının bir bölümünde Suna Kan rüyası da anlatılıyor.

İşin ilginç yanı kaynağı belirtilmese de sosyal medyada dolanan bu bilgiyi kimsenin yadırgamaması. 

İnsanların zihinlerindeki Oğuz Atay imajının nasıl olduğunu göstermiyor mu sizce de?

Henüz romanlaşmamış bir ‘tutunamayan’ portresi.


ATATÜRK ‘Ü’ HARFİNİ İLK KEZ ONUN ADINDA KULLANMIŞ

ÇAĞDAŞ Türk resminin uluslararası alanda tanınmış en önemli kadın sanatçısı Fahrelnissa Zeid. Onun sıradışı yaşamını, İstanbul, Londra, Paris ve Amman sanat ortamlarında 1945-1990 yılları arasında fırtına gibi esip arkasında bıraktığı silinmez izleri sözlük formatında anlatan bir kitap yayımlandı. Sanat tarihçisi, küratör ve eleştirmen Necmi Sönmez’in hazırladığı çalışmanın adı: ‘Fahrelnissa Zeid Sözlüğü.’

Şakir Paşa’nın kızı, Cevat Şakir Kabaağaçlı (Halikarnas Balıkçısı) ve Aliye Berger’in kardeşi, Füreya Koral’ın teyzesi, Nejat Melih Devrim ve Şirin Devrim’in annesi. Fahrelnissa Zeid için hazırlanan bu sözlükteki maddelerden biri de Atatürk.

Oğuz Atay’ın Suna Kan rüyası

Haberin Devamı

Alfabemizdeki ‘ü’ harfinin nerede kullanılacağına örnek göstermek için Mustafa Kemal Atatürk’ün yazdığı ilk kelime Fahrünnisa olmuş:

“Cumhuriyet’in ilk yıllarında modern Türkiye’nin örnek çiftlerinden biri olarak İstanbul sosyal yaşamında boy gösteren Fahrelnissa ve İzzet Melih Devrim, çeşitli nedenlerle birçok kere Atatürk’le birlikte oldular. Bunlar arasında en önemlisi 1928’in Ağustos ayında Dolmabahçe Sarayı’ndaki Alfabe Komisyonu’nun toplantısında gerçekleşti. Bu sırada Atatürk’ün yanında oturan Fahrelnissa, yeni Türk alfabesindeki sesli harflerin kullanılması konusundaki tartışmaları yakından takip ediyordu. ‘U’ ve ‘ü’ arasındaki farklılıklar konuşulurken, Almancadaki ‘ü’ (Umlaut) harfinin uygulanmasına karar verilir. Atatürk yeni Türk alfabesinde ‘ü’ harfinin geçtiği örnek olarak ‘Fahrünnisa’ ismini bir karta yazar. Bu kartı çantasına koyar, ancak daha sonra ismindeki ‘ü’nün noktalarını kaldırıp Arapçalaştırarak Fahrelnissa’yı tercih eder.”

Haberin Devamı

Tabii ki bu tercihinin sebebi eşi İzzet Melih Devrim’in kendisini kız kardeşi Aliye Berger ile aldatması sonucunda ayrılmaları ve ikinci evliliğini Irak Emiri Zeid el Hüseyin’le yapmasıdır. Bu evlilikten sonra Prenses Fahr-El-Nissa Zeid ismini kullanır.


SANAT ELEŞTİRMENİ ECEVİT

POLİTİKACILIĞI dışında şairliği ile tanıdığımız Bülent Ecevit’in iyi bir sanat eleştirmeni olduğunu da biliyor muydunuz? Türk siyasetinin en önemli isimlerinden Ecevit’e ayrılan madde onun bu yönünü ortaya çıkaran ilginç bir örnek. 

Fahrelnissa Zeid’in 1948’de Gimpel Fils’de açtığı sergi için Şadırvan’da yazdığı ‘Yeni Türk Resmi İngiltere’de Tanındı’ başlıklı yazısından bir bölüm onun sanat eleştirisi alanında da yeteneğini ortaya koyuyor:

Oğuz Atay’ın Suna Kan rüyası

Haberin Devamı

“Sergi iki odayı kapsıyordu. İlk odada küçük ebadlı suluboya eserlerde sanatkârımızın eski tarzını daha da ilerlemiş, sağlamlaşmış bir halde görüyorduk. İkinci odada ise kafeslerle bölünmüş bir saray odasından güneş içinde Marmara’ya çıkmış gibi bir aydınlık ve renk dünyasına kavuşuyorduk. Suluboyalar sanki Fahrünnise Zeid’in içedönük halini, her gerçek sanatkârda mukadder olan acılı, muzlim iç hayatını, yağlıboyaları ise -hele bu son sergisinde- sanatkârın içindeki bütün azaplara rağmen, hayata, tabiata aşkla, iştiyakla bakan dışadönük halini temsil etmekteydi.”

Yazarın Tüm Yazıları