Paylaş
Şemdinli ve Hakkari’de yaşananları yerinde görmek amacıyla yeniden güney şarktayım.
Son otuz yılda yaşananlar film şeridi gibi gözümün önünden geçerken değişenleri ve değişmeyenleri düşünüyorum…
Uzun zamandır sorun çözme yeteneğini kaybetmiş devlet aklı, meselenin çözümü konusunda ciddi bir kriz yaşıyor.
Türkiye, bu problemini çözebilirse içerde ve dışarıda yeni bir siyasal denklem kuracak.
Yok eğer çözemezse ayağındaki prangayla yol almaya devam edecek.
Ankara, Türkiye’nin büyük devlet olma sınavının bu meselenin çözümünden geçtiğini görüyor.
HAKKARİ İZLENİMLERİNDEN KARELER
Van’dan Hakkari’ye nasıl gittim?
Bölgede olağanüstü bir hava varmış gibi yansıtılsa da aslında durum tam öyle değil…
Van’dan bindiğim Hakkari yolcu minibüsünde bunu yaşayarak gözlemledim.
Dağların üzerinden, vadi tabanlarından ve Zap’ın kıyısından ilerleyen yolculuk tam üç buçuk saat sürdü…
Arabada Türkiye siyasetinin her renginden insan vardı.
Örgütü destekleyen de, karşı çıkan da; AK Partili de, BDP’li de aynı arabadaydı.
Yol çalışmaları hız kesmeden devam ediyor. Greyderler, kamyonlar harıl harıl çalışıyor.
Çift şeritli yol Hakkari’ye kadar ulaşmış ama henüz tam olarak tamamlanmamış.
Van-Hakkari yolunda kaç kontrol noktası var?
Güzergahta Albayrak, Başkale, Yeni Köprü, Depin olmak dört kontrol noktası bulunuyor.
Bu kontrol noktalarının hiçbirinde durdurulmadan Hakkari’ye güneş batmadan vardık.
Doksanlı yıllarda kontrol noktalarının sayısı yedi sekize kadar yükselirken, her birinde en az yarım saat belki daha fazla bekleyebilirdiniz.
Bugünlerde kontrol noktalarını yeniden teklif edilse de vatandaşların geç elde ettikleri bu konfordan vazgeçmeleri pek mümkün görünmüyor.
Hakkari kurtarılmış bölge yapılmak isteniyor!
Yetmişli yıllarda Selda Bağcan’dan dinlediğimiz türküde şu söyleniyordu:
Gara dağlar, gar altında galanda…
Ben gülmezem…Dil bilmezem…
Şavatadan Hakkari’ye yol bilmezem
Gurban olam, çaresi ne, hooyyyy babooov?
Devlet, Hakkari’ye duble yollar yaptı, alt yapı getirdi bölgenin kara talihini değiştirdi.
Fakat kalplere giden yol ve duygudaşlığı pekiştirme konusunda hala bazı sorunlar var.
Problemi zamanında çözememek aidiyet duygusunu zayıflatan bir sonuç doğurmuş.
Hakkari’yi pilot bölge ilan eden örgüt, burada kamu hizmetlerini etkisizleştirmek ve kendi denetiminde bir yapı kurmak istiyor.
Yüksekova siyasi, Şemdinli silahlı cephe!
Geçen yıl Çukurca saldırısı sonrası Ruşen Çakır ve Burak Kara ile bölgeye gelmiş ve Van depremine yakalanmıştık.
Son bir yıl içinde Hakkari’ye üçüncü gelişim ve havanın her geçen gün daha da sertleştiğini itiraf etmem gerekiyor.
PKK dağdan şehirlere inerken Yüksekova örgütün siyasi, Şemdinli, Çukurca, Uludere, Beytüşşebap ise silahlı cephesine dönüşmüş durumda.
Hakkari’de bine yakın militan olduğu iddia edilirken, şehirlere sızan grupların sokağı psikolojik baskı altına aldığı açık biçimde hissediliyor.
Devlet doksanlardan farklı olarak meseleyi dağa hapsedip, şehirlerden uzak tutmaya çalışıyor.
Örgüt ise tam tersini hayata geçirip, toplumu ve hükümeti baskı altına almayı hedefliyor…
Yaşananlara halk ne diyor?
Türkçe-Kürtçe ezgiler eşliğinde ilerleyen yolculuğumuz bir müddet sonra tam siyaset meydanına döndü.
Arabadaki en yaşlı kişi Hacı İbrahim ve doğal olarak ilk söz onun…
Hacı İbrahim amca, ömrünün bu sorunu konuşmakla geçtiğinden dert yanarken ‘artık çözüm istediklerini ve ölümlere karşı olduklarını’ ifade ediyor.
Bu sözler bir anlamda bölgedeki hissiyata da tercümanlık yapıyor.
Şeyhmus Bey ise sorunu Tayyip Erdoğan’ın çözeceğini ve ona inandığını söyledi.
Özellikle son dönemde sivil hedeflere ve okullara yönelik terör eylemleri konusunda ilan edilemeyen ciddi bir rahatsızlık var.
Hakkari minibüsündeki sohbetten çıkan resmin ana çerçevesi şöyle:
1. Yirmi yılın sonunda halk yorulmuş durumda ve ısrarla çözümü talep ediyor.
2. Çözümün adresi olarak Başbakan Erdoğan ve hükümet görülüyor.
3. AK Partili, BDP’li herkes temel yurttaşlık taleplerinin karşılanmasını istiyor.
4. PKK’nın artan saldırıları genel olarak tasvip edilmiyor.
5. Oslo görüşmelerinin kaldığı yerden devam etmesi isteniyor.
Paylaş