Paylaş
Albüm henüz piyasaya çıkmadan önce GTR Deneyevi’nde Bora ile bir araya gelmiştik. Hem yeni albümü baştan sona dinleyip hem de albüme dair tüm detayları ve Bora’nın müzik heyecanını konuşmuştuk. Haftalardır kendime sakladığım bu nefis söyleşi şimdi artık gün ışığına çıkıyor.
Bora Uzer o kadar enerjisi yüksek, yerinde duramayan, içi müzikle dolu biri ki, röportaj boyunca resmen benim de içimdeki ritimleri harekete geçirdi. Aklı ve kalbi sadece müzik üretmek için çalışan, hiç bilmediğim bir Bora Uzer tanıdım bu söyleşi sayesinde. Sizi kendisiyle baş başa bırakıyorum:
Bora Uzer’i bilenler eminim yeni albümünü dört gözle bekliyorlardı. Bilmeyenler için belki taze bir başlangıç olur, kimdir Bora Uzer?
B: Ben Bora Uzer (gülüyor). 14-15 yaşlarımda müziğe başlayıp, Rotterdam’dan 16 yaşımda konservatuardan burs kazandım. 18 yaşıma kadar sürdü bu eğitim bitirdikten sonra Türkiye’ye geri döndüm. Döner dönmez de ‘Kangroove’ adında bir grup kurduk. Hayatımın, kariyerimin çok büyük bir parçasıydı. Daha sonra solo kariyerim başladı, yurt dışına çok sık gidip geliyorum, hatta hayatımın yarısından fazlası yurt dışında geçiyor diyebilirim. Bir ayağım hep orda. Bu sayede müzik alanında bir sürü birbirinden değerli insan tanıma fırsatım oldu. Böyle kendini anlat denince zor oluyormuş (gülüyor).
Ben kendimi müzik adamı olarak görüyorum. Yani sadece müzisyen, şarkıcı değil tamamıyla müzik adamı olarak görüyorum.
Senin prodüktörlük yanın da var. Solo artist olma ve bu alanda ilerleme hali daha mı ağır basıyor, seni en çok çeken hangisi?
Ben şuna inanıyorum bir ürün ile bir artist arasında her zaman çok büyük bir fark vardır. Artistin hep söyleyecek bir hikayesi vardır, çünkü yaşanmışlık vardır. Ama bir ürün için bunu söylemek biraz zordur çünkü ne söyleyeceği, ne anlatacağı hep başkaları tarafından karar verilir, planlanır. Bu yüzden bence solo artist olma tarafı daha renkli, daha yakın geliyor benim duruşuma, söyleyecek bir şeylerim var. Ben ilk albümden sonra söyle yeni söyleyecek şeyler için biraz bekledim. Zaman içinde çok fazla şey oldu, hem dünyada, hem benim dünyamda, hem ülkemde, bütün bunlar birikince bende şarkılara dönüşüyor. Ben de biriktirip onları yeniden aktarmak istedim yeni bir albüm ile.
Peki bu iki albüm arasındaki yaklaşık 10 senelik dönemi nasıl geçirdin, neler yaptın?
Yaşadım (gülüyor). Aslında doğrusunu söylemek gerekirse bu süre zarfında yurtdışında birçok projelerim oldu. Hatta bazılarını Türkiye'ye de taşıdım. Konserler verdim, hem ülkemde hem de yurtdışında. 2 sene önce Los Angeles'tayken İngilizce bir single çıkarttım. Klibi de orada çektim. 4 sene önce iki şarkımdan oluşan bir klip çektim ve sevgililer gününde hediye ettim. Hatta o şarkiları hiçbir yerden çıkarmadığım için bu albümde bonus şarkı olarak varlar. Tabii bir de sayısız prodüksiyon yaptim bu zaman içinde. biraz önce senin de dediğin gibi... O yüzden bana 10 sene pıt diye geçti gibi geliyor.
Aslında bu soruyu bu geçen zaman içinde bir albüm yayınlamasan da belki daha çok single yayınlayarak da ilerlemek istemedin mi diye sormak istemiştim
Single çıkartıyorum tabii ben de ama genel olarak single bana şey gibi geliyor, hani böyle bir film çıkmadan önce onun fragmanını izlersin ya, tam onun gibi bir his veriyor single bana. Sanki hep o kısa bölümünü izliyor ama esas hikayeyi izlemiyoruz bir türlü gibi geliyor. Ama albüm benim için hikayesi olan bir şey. İstedim ki insanlar yarım ve kısa bir bölüm değil, filmin tamamını izlesin, hikayenin tamamını bilsin istedim. Dolayısıyla bu bir yolculuk. Eskiden albüm dinlemek diye bir şey vardı, koyardın albümü dinler dururdun. Ben tam da bunu istedim tekrardan. Ben bu albümle ilgili olarak insanlar kendilerinden bir şeyler bulsunlar istedim, dinledikçe kendilerini iyi hissetsinler diye hayal ettim.
Madem hikayeye geldik, albümün hikayesi için neler söylersin?
‘Benim Umrumda’ akustik, canlı bir albüm. 11 yeni şarkı 2 tane de önceden bir albümde yayınlanmamış bonus track var. Biraz önce söylediğim; beni takip edenlerin sevineceğini düşündüğüm ‘Çekingen’ ve ‘Sevgilim’ de yeni albüme ekledik.
Evlendim, benim bir kızım oldu. Çok sevdiğim, çok huzurlu bir hayatım var, çok mutluyum. Yeni bir eve taşındık ve evde bir stüdyo yaptım kendime. Stüdyonun akustiği tam istediğim gibi oldu, evin alt katında kendime böyle özel bir alan yaptım. Biz bu yeni evimize taşındığımız dönemde yanımızda da bir inşaat vardı, dolayısıyla gündüzleri sesten ötürü çok kayıt yapamıyordum. Geceleri de üst katta kızım uyuduğu için davul kayıtlarını yaparken hep o uyanmasın diye ses olarak belli bir seviyenin üstüne çıkmadan kaydettim. Aslında bu durum farkında olmadan bu albümün genel ruhunu oluşturdu, dikte etti. Dikte etti derken bu albüm için büyük yüksek bir enerji istememiştim, daha dingin, durulmuş bir enerjide, kendini anlatan bir hikâyede olmasını hayal etmiştim. Bu anlattığım durum enerjimi daha doğru akıttığım, hikâyemi daha doğru anlattığım bir sound yaratmama da sebep oldu.
Peki sözler nasıl ortaya çıktı?
Demin anlattığım bu 10 senelik geçen dönemde bende de bir birikim oldu elbette. Ama hiçbir zaman oturup hadi şimdi bunu yazacağım diyerek şarkı yapmadım. Ben bu anlamda böyle planlı bir adam değilim. Ben hep anlara inanan bir adamım, geçmişe çok takılmayıp, geleceği de çok düşünmeden yaşamayı kendime felsefe edinen biriyim. Bu sebeple de anlar benim için daha kıymetli. Bence bunda biraz daha fazla deneyim yaşamanın da katkısı var. Daha çok anlardaki hazzı hissetmeye çalışıyorum, bunu şarkılardaki anlattığım hikâyelerde de aktarmaya gayret ettim. Albümdeki şarkılarda bu ülkede benim gibi yaşamış, sıkışmış bir çok artistin dinledikçe benzer hisler yakalayacaklarını düşünüyorum.
‘Benim Umrumda’yı yaparken nerde noktalayıp, tamam deyip artık yayınlayalım dedin?
Aslında bu çok doğal bir şekilde oldu. Şarkıları yaptıkça bir noktadan sonra elimdeki çalışmayla tamam bu albümü yayınlayalım hissi de beraberinde geldi.
Çıkış şarkısını seçmek zor oldu mu?
Biz o kadar aile gibi iç içeyiz ki. Gökhan Türkmen benim canım ciğerim, ailemden birisi. Fikirlerine inandığım, beraber yürüdüğüm birisi. Kendi fikirlerime baktığımda onda da gördüğüm sanatçılardan birisi. Yaptığı işin peşinden koşan, hikâyesi olan, çok çalışan ve üreten birisi. Artık böyle sanatçılar çok yok. Bizim arkadaşlığımız müzikten önce başlamıştı, sonra zaman içinde de daha da yakın olduk, bir de komşuyuz, sürekli bir aradayız kısacası. Biz bu albümde güçlerimizi birleştirdik, çıkış şarkısı için de bu ailenin içinde herkesin sözünü dikkate alarak bir şarkıda karar kıldık.
Albümün genel akışı, sound’u gerçekten çok farklı. Bunu çalışmaya başlarken böyle olsun diye tasarladığım bir şey miydi?
Kafamda bu albüm için şarkıları yapmaya başladığımda tam olarak bir sound vardı. Stüdyoda çalışmalarımı ilerlettikçe tam istediğim sound’u yakaladım. Niyetim ve istediğim bunu yaratıp bunun üzerine hikayenin devamındaki parçaları bir bir oluşturmaktı.
Hep bir ayağın yurt dışında diye sormadan edemiyorum, bu albümün bir de yurt dışında yayınlanacak versiyonu olur mu?
Bunu sorduğun iyi oldu. Ben Türkiye’de İstanbul’da yaşıyorum. Yurt dışında işlerim olduğunda gidiyorum, sık sık gidip gelsem de ağırlıklı olarak buradayım. Bu yüzden burada yaşadığım için, buranın projeleri daha ağır basıyor. Türkçe albümden sonra kesin bir İngilizce albüm de gelecek, şu anda onun da bazı çalışmalarını sürdürüyoruz.
Hugh Jackman ile aynı sahneyi paylaştığınız için bunu tekrardan sormak istedim. Neler anlatmak istersin bu deneyim ile ilgili olarak?
Her şeyden önce Hugh Jackman ile çalışmak kesinlikle bir ayrıcalıktı. Birçok sanatçı ile çalıştım ama bu deneyim kesinlikle bambaşkaydı. Kendisi tam anlamıyla bir centilmendi. Centilmen kelimesinin tam da sözlükteki yazan tarafini yansıtan birisiydi. Bu kısa dönemde ondan gerçekten çok şey öğrendim. Bir star nasıl olunuyor bunu çalıştığımız dönemde gerçekten çok iyi anladım. Bu proje için belki 100 kişi görev alıyordu, Hugh Jackman herkesin ismini biliyordu, özverisi ve özeni inanın bu seviyedeydi. Benim onunla sahnede olacağım aslında sürprizdi, basına da çok duyurulmamıştı. Beni öyle güzel bir şekilde sahnede anons etti ki, muhteşem bir deneyimdi benim için. Bu proje bir müzikaldi, benim müzikal deneyimim olmasa da müzik bilgimle bu projeye destek olmaya çalıştım. 2 gün gibi kısa bir sürede şarkıları çalışıp hemen provaya çıkıp sahnede birlikte şarkıları söyledik. Düşününce kesinlikle çok şey öğrendim bu projeden. Kendi ülkemde kendi insanlarımın önüne böyle bir projeyle çıkmak çok özeldi, o anki hislerimi anlatmam imkânsız hiç unutmayacağım.
2015 İstanbul Caz festivalinde Emin Fındıkoğlu ile özel bir performans gerçekleştirmiştiniz. Sanırım sende bunun yeri farklı neler anlatmak istersin?
Dünyada çok fazla festival gördüm ama son 5-6 belki de 10 senedir Türkiye’deki, özellikle İstanbul’daki caz festivalleri ve benzeri organizasyonların klasının çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Kalitesi o kadar yüksek ki bu organizasyonların Avrupa’da birçok yerde dinleyemeyeceğimiz sanatçıları İstanbul’da çok kolay izleyebiliyoruz. Ben de tabi ki bu kadar güzel ve başarılı işler kendi ülkemde yapılırken bunun bir parçası olmak çok isterdim. İstanbul Caz Festivali’nin bir parçası olmayı ok istemiştim, sonunda 2015 senesindeki festivalin açılış konserinde çaldım.
‘Benim Umrumda’ albümünü dinledikten sonra dönüp bir kere daha B1 albümünü dinledim. Ve aslında zamanının çok ötesinde bir albüm olduğuna bir kere daha ayıldım. Sen bu anlamda vizyonu zamanın ötesinde bir sanatçısın. 10 sene içinde birçok farklı müzik türünde çok özel işler yayınlandı, müzik biraz daha farklı ama zengin bir hal aldı. Sen bu değişimi nasıl değerlendiriyorsun?
Eskiden internetin hayatımızdaki yeri daha azdı, insanların da yeni işlere erişebilmesi daha kısıtlıydı. Türk müzik endüstrisindeki majör kapıları tutan insanlar neyi görmek istiyorsa genel dinleyici de buna erişebiliyordu. Bunun maalesef Türk müzik endüstrisine çok ciddi bir yara açtığını düşünenlerdenim. Ama internetin yaygınlaşması ve sosyal medyanın faydasıyla Türkiye’de ne kadar çok cevher olduğunu halk da görmeye başladı. İnsanların algısının artmasıyla artık önlerindeki farklı birçok müziği seçme şansı var, bunun ben piyasada çok büyük bir artısı olduğunu düşünüyorum. Bunu yeri gelmişken söylemek isterim, çok kuvvetli bir Türk jenerasyonu geliyor müzikal anlamda. Belki daha önceden de varlardı, buradalardı ama daha az görünürlerdi emin değilim. Ama şimdiden takip ettiğim birçok sanatçı var dinledikçe tüylerim diken diken oluyor, ‘büyülü’ diyebileceğim işlerin peşindeyim, beni bunlar çok etkiliyor.
‘Benim Umrumda’ albümünü kelimelerle anlatmak istesen sana ne hissettiriyor?
‘Samimi’, ‘hikayesi olan’ ve ‘iyi hissettiren’ bir albüm oldu, bunları diyebilirim.
‘Benim Umrumda’ albümü ve şarkılarının hikâyeleri için neler anlatabilirsin bize?
Bu albümde öylesine hiçbir şarkı yok. Biriktiği için taşmasın diye albüme giren şarkılardan oluşuyor. Albümün isminin ‘Benim Umrumda’ olması aslında albümde yer alan ‘Bazen’ şarkısına bir atıfta bulunuyor. ‘Bazen’in bendeki yeri çok başka çünkü bu albümdeki yaptığım ilk şarkıdır. ‘Dam’ şarkısı 6 sene önce yaptığım bir şarkının revize olmuş bir halidir. ‘Gün Bugün’, ‘Mezuniyet’, ‘Nerde O Günler?’ şarkıları çok sevdiğim şarkılar. Böyle sayınca hepsini çok seviyorum tabi ayırmak imkansız (gülüyor).
‘Kalbim Bir Dünya’ adına bir şarkımız var. Kenan Doğulu bu şarkının sözlerini yazdı. Bir de onun hikâyesini anlatayım. Bir gece stüdyoda çalışırken, keyboard çalan, uzun zamandır çalıştığım Muzaffer’in bulduğu bir fikir üzerine ben bir melodi yazdım ve bu Kenan’ın çok hoşuna gitti. ‘Ben bu melodiye bir söz yazmak istiyorum’ dedi ve ‘Kalbim Bir Dünya’ ortaya çıktı. Harika bir iş birliği oldu bu şarkı o yüzden de benim için çok özeldir.
Son olarak eklemek istediğin, seni merakla bekleyen dinleyicilerine ne söylemek istersin?
31 Ocak’ta Zorlu PSM Studio’da albüm lansmanı olacak herkesi bekleriz. Sonrasında da devamı gelecek. Bir süre artık sahneden inmeyi düşünmüyorum (gülüyor).
Paylaş