Paylaş
Yukarıdaki soru ve yanıt Ertuğrul Özkök’ün Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ile yaptığı sohbetten alındı. Türkiye bir süredir Bakan Fahrettin Koca’nın “Her vaka, hasta değildir” gerekçesinden hareketle, kamuoyuna günlük vaka sayısı yerine günlük hasta sayısını açıklıyor. Yani Ertuğrul Özkök’ün mülakatında dikkat çekildiği üzere, HES kayıtlarında yer alsa da kamuoyu günlük kaç kişinin COVID-19’a yakalandığını bilmiyor, çünkü açıklanmıyor. Sağlık Bakanlığı’nın internet sitesinde yer alan durum raporlarına göre Türkiye, temmuz ayının sonuna kadar kamuoyuyla vaka sayılarını paylaşmış. Ağustos ayından itibaren ise hasta sayılarını...
Peki vaka sayılarının açıklanması gerekli mi ve neden önemli? Soruyu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan’a yönelttim. Mehmet Hoca, Dünya Sağlık Örgütü’nün vaka tanımına dikkat çekerek, “Vaka tanımı klinik durumu ne olursa olsun ifadesiyle başlar, yani testi pozitif olan kişi vakadır” dedi ve şöyle devam etti:
“Halkı ve biz bilim insanlarını ilgilendiren vaka sayısıdır. Bizi neden ilgilendiriyor? Çünkü tüm istatistiki hesaplamalar, modellemeler vaka sayısı üzerinden yapılır, hasta sayısı üzerinden değil. Bana bu gidişle ‘Toplumsal bağışıklık ne kadar sürede gelişir’ diye sorarsanız, açıklanan rakamlarla bu modellemeyi yapamam. Bana ‘Toplumda virüs ne kadar yaygın’ diye sorarsanız, vaka sayısını bilmedikçe bunu da söyleyemem. Bunlara hasta sayısıyla değil, vaka sayısıyla yanıt verilir. Kısacası salgın ne kadar yaygın, ne zaman biter sorularının öngörüleri için vaka sayısının açıklanması gerekir.”
BİR-İKİ YILA TOPLUMSAL BAĞIŞIKLIK KAZANMA OLASILIĞI
Mehmet Hoca’ya Türkiye’de günlük hasta sayısı ortalama 1500 ise vaka sayısı nedir sorusunu da yönelttim:
“Ortalama bir hesap yapacak olursak, Türkiye’de 1500 hasta sayısının açıklandığı gün vaka sayısının bunun 10 katı olduğunu düşünebiliriz. Kabaca yaptığımız bu hesaba, taramaya katılmayan, yani bulunamayan, tespit edilemeyen vakaları da koyarsak, ortaya çıkan tablo toplumsal bağışıklık yakalanmasının süresiyle ilgili de fikir verir. Bu durumda bir iki seneye toplumsal bağışıklık kazanılmış olur.”
DÜNYA SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞINA MI GİDİYOR?
Ülkelerin ekonomik kaygılarla sıkı tedbirlere dönmemesi zaten tartışılıyordu. Ancak buna bir de üç araştırmacının kaleme aldığı, daha sonra binlerce kişi tarafından imzalanan “Great Barrington Deklarasyonu” eklendi. Deklarasyonla hükümetlere koronavirüs stratejilerini değiştirme çağrısında bulunularak, toplumun zayıf kesimlerinin koruma altına alınması, genç ve sağlıklı kişilerin ise normal yaşamlarına dönmesine izin verilmesi istendi. Nüfusun önemli bir kesiminin virüse karşı bağışıklık kazanmasıyla salgının dindirilmesi önerildi. Ülkeler böyle bir yöntem uygular mı? Ekonomi bir şekilde toplumsal bağışıklık yöntemini zorunlu mu kılıyor? Mehmet Hoca’nın bu konudaki görüşleri ise şöyle:
“Hiçbir ülke ‘Ben bıraktım artık’ demiyor. Diyemez, çünkü böyle bir yöntem seçilirse bazı insanlar ölür. Tedbirleri kısıtlı tutarsanız, fazla tedbir almazsanız toplumsal bağışıklık süreci hızlanır. Risk gruplarını korumak, geri kalanını serbest bırakmak da riskli bir yöntem. Çünkü çocuklar dahil risk faktörü olmadığı halde hayatını kaybedenler var. Bir başka sorun ise ikinci defa enfekte olmayla ilgili henüz yeterli verinin olmaması. Antikorlar ne kadar koruyor ve süresi ne? Soruların yanıtları önemli çünkü hastalananların bir kısmı bağışıklığını kaybederse tüm yapılanlar boşa gider.”
Paylaş