Paylaş
Salgın bireysel ve toplumsal hayatın birçok dengesini değiştirdi. Devletler çıkış yolları arıyor. Ekonomi ve ekonomik ilişkiler artık daha da hayati. Hem bu durum hem de bazı kritik ülkelerdeki yönetim değişiklikleri ve bu değişimlere bağlı olarak ortaya çıkan yeni dengeler, ister istemez yeni duruma uyumu zorunlu kılıyor. Herhangi bir ideale veya kurama bağlanmadan tamamıyla mevcut gerçeklere uyum sağlamak gerekiyor.
MISIR VE DİĞERLERİ
Türkiye’nin Mısır ile ilişkilerini normalleştirmek üzere istihbarat örgütleri arasında görüşmeleri başlattığı yıl 2020 idi. Yola Doğu Akdeniz için çıkılmış, Libya ile imzalanan anlaşmanın bir benzerini Mısır ile de imzalayabilmek için teklifler ortaya konulmuştu. Ancak süreçteki gelişmeler ve gelinen nokta konuyu salt Doğu Akdeniz’den çıkararak, iki ülke açısından da bir bütün olarak “normalleşme” arayışını zorunlu kıldı. 2020 yılında Mısır ile başlatılan görüşmelerin en büyük engellerinden biri olarak Birleşik Arap Emirlikleri görülüyordu. Reel politik zaman içinde bu ülke ile de arka kapı diplomasisini zorunlu kıldı. Mısır ile normalleşme arayışlarını Abu Dabi hükümetini dışarıda bırakarak sürdürmek gerçekçi değildi, tıpkı Esad rejimiyle arka kapı diplomasisi işletirken Rusya’nın da masada olduğunu kabul etmek gibi. Yeniden diyalog politikasında, ekonomi, ABD’deki yönetim değişikliği, salgının etkileri kadar Körfez ülkelerinin Katar ile uzlaşısı, İsrail’in Körfez ülkeleriyle İbrahim anlaşmalarını imzalaması da etkili oldu. Kısacası sürdürülen politika tıkandı, normalleşme zorunlu oldu, görüşmelerin kapsamı ve katılımcıları da genişledi. Kimilerine göre geç de kalsa Türkiye normalleşme ve yeniden diyalogla doğru yoldadır. Mısır özelinde, İhvan meselesi ciddi bir engel olarak yorumlanmaktadır. Mısır’ın onlara siyasi bir cemaat gibi davranacağı beklentisi, Türkiye’nin de onları terör listesine koyacağı ya da onlardan vazgeçeceği beklentileri gerçekçi değildir. Ancak gelinen noktada Mısır ve Türkiye’nin ilişkileri normalleştirme ihtiyaçları, bahsedilen meseleden daha ön planda bulunmaktadır.
Yeniden diyalog başlığı altında Türkiye açısından konuya bakarsak, sadece Mısır değil Körfez ülkeleri ve İsrail ile yürütülen arka kapı diplomasisi ya da normalleşme arayışlarının da bu dönemde olumlu neticelenmesi önemlidir.
HAZİRAN AYINA DOĞRU
Mısır ve Körfez ülkeleri ile ilişkileri iyileştirerek gerilimin azaltılması, Kuzey Afrika’dan Doğu Akdeniz’e bölgesel istikrarı teşvik edebilecek bir noktaya gelmek, Türkiye’nin hedefidir. Bu hedef ABD ve AB ile ilişkilerini daha iyi bir boyuta taşımak istediğini her fırsatta dile getiren hükümetin elini de güçlendirecektir. Bu durum, ilişkilerin artık “yakın müttefiklik, stratejik ortaklık” gibi tanımlardan uzak olduğu Amerika Birleşik Devletleri’nin Başkanı Joe Biden ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yapacağı görüşme açısından da önemlidir. 14 Haziran’da Brüksel’de toplanması beklenen NATO Zirvesi sırasında yapılacağı açıklanan görüşme merakla bekleniyor. Reel politik, masadaki tüm ağır sorunlara rağmen iki ülkeye de diyaloğu ve yöntem geliştirmeyi zorunlu kılıyor. İki liderin pragmatistliğinin yanı sıra iki devletin birbirine olan ihtiyacı ve çıkarlarından dolayı iki tarafın da kopmayı göze alamadığını ve alamayacağını da unutmayalım. Her ne kadar ve haklı olarak Türkiye, ABD’nin FETÖ ve PYD/PKK terör örgütlerine desteğini ulusal güvenlik tehdidi, beka sorunu olarak görse de; ABD de her fırsatta Türkiye’yi Rusya ekseninden uzaklaştırma ana hedefini güderek, cezalandırmayı da bir yöntem olarak elinde tutsa da iki ülke sorunları en azından yönetebilmek için bir formül bulmak zorunda. Kimsenin elinde sihirli bir değnek yok. Ancak krizin kontrolden çıkmaması unutmayalım ki iki ülke açısından da önemli.
Paylaş