Büyük bir skandal sonrası Dior tarafından işine son verilen Galliano, rehabilitasyon sürecinin ardından Margiela’ya kreatif direktör olarak geri dönmüştü.
Margiela’yı bambaşka bir boyuta taşıyan tasarımcı, yavaş ve üzerinde çok düşünülen moda anlayışına sahip olduğundan moda takvimlerini kendine göre tasarlamasıyla ünlü.
Her sezon yerine, ara ara defile yapması ve her defilesinin teatral bir şov olarak karşımıza çıkmasından bunu anlamamak imkânsız.
Moda dünyasının en deha tasarımcılarından olan Galliano’nun bir sonraki adımı merak konusu.
Modanın her 10 yılda bir kendini yenilediğini düşünürsek, John Galliano’nun tasarımlarının daha uzun süre genç tasarımcılara ilham olacağına hiç şüphe yok.
Sektörün en önemli isimleri yavaş yavaş yok olmaya başladı.
John Galliano’nun vizyonuna, o mucizevi tasarımlarına ve tasarımlar üzerinden anlattığı hikâyelere üniversitelerde tez yazılır.
Sosyal medyanın zihni uyuşturan içeriklerle sonsuz kaydırma etkileri ve dijital çağın beyin çürümesine neden olduğu, entelektüel tartışmaların son bir haftanın ana konusu. Haliyle konu oldukça derin.
Düşük kaliteli içeriklerin aşırı tüketimiyle ilgili endişeleri ifade etmek için artık teknik bir isim kullanılıyor.
Çok yakında psikologlar ve psikiyatristler tarafından bu konuyla ilgili yeni bir hastalık tanısı hayatımıza dahil edilecek diye düşünüyorum.
Ön planda olmak istemek ve ön planda olanların etkisi altında ezilmekle ortaya çıkan yetersizlik hissi, birçok problemin kaynağı.
Bu ikisinin arasında kalıp, sistemden çıkmak isteyenler ise ayrı bir travmatik süreç içinde. Anlayacağınız dijital çağın artıları ve eksileri arasında kalmış insanoğluna bu çağ pek iyi gelmedi.
Biliyorsunuz AI (yapay zekâ) daha oyuna tam olarak dahil olmuş değil. Tamamen dahil olduktan sonra beyninin sadece yüzde 10’unu kullanan insanoğlu ne gibi sorunlarla karşı karşıya kalacak, henüz net bir bilgi yok.
Manuel yaşam daha mı iyiydi diye düşünmeden edemiyor insan.
Tüketim, içeriklerin kalitesizliği, Z kuşağının hiçbir şeyin farkında olmadan sadece kendi dünyaları içinde olmaları beynimizi çürütüyor.
Normalde nesilden nesile geçmesi amaçlanan lüks tüketim ürünleri influencer’ların ve sosyal medyanın büyüsüne kapılmanın dezavantajlarını çok sert bir şekilde yaşamaya başladı.
Günümüzde telefon modelinden, kıyafete, aksesuvar trendlerinden, obje tasarımlarına kadar her şey çok hızlı bir şekilde değişim gösteriyor.
Sahip olduğunuzda yaşamanız gereken mutluluk hissi ekabinde yükselişe geçen başka bir trende sahip olmanın kaygısına yenik düşüyor.
Peki lüks tüketim markalarının bu düşüşte hiç mı payı yok?
Herkesle aynı anda görülen mücevherler, saatler, kıyafetler gerçek lüks tüketim kitlesini küstürmüş ve sistemden soğutmuş durumda.
Buna en güzel örnek ikonik Hermes çantalarının yıllar süren bekleme listelerinin yerini daha kolay ulaşılabilir hale gelmesi.
Pandemi sonrası hızlı bir şekilde artan etiket fiyatlarının aynı oranda kaliteye artış olarak yansıması gerekirken aksine düşüşe geçmesi tüketici için ise başlı başına bir sorun.
Geçtiğimiz 20 yıl boyunca Karl Lagerfeld, Stella McCartney, Roberto Cavalli, Lanvin, Isabel Marant, Balmain gibi dünyanın en büyük markalarının tasarımcılarıyla modayı erişebilir kılan H&M, günümüzde attığı adımlarla hâlâ sektörde merak uyandırmaya devam ediyor. Markanın Phoebe Philo veya Hedi Slimane ile yollarının kesişmesini bekliyordum. Fakat Glenn Martens ile bir araya geldiler. Bu isim de hiç fena sayılmaz. Bakalım, bizleri nasıl bir koleksiyon bekliyor? Heyecanla koleksiyon çekimlerinden gelecek kareleri de bekliyoruz.
ALACAĞINIZ KIYAFETE DİKKAT
Bildiğiniz gibi kasım ve aralık ayları festival sezonu olarak konumlanır.
Her yer ışıl ışıl, mağazalar kırmızılara, payetlere bürünür. İçiniz şimdiden kıpırdanmaya, parti havasına girmeye başlar.
Tam olarak bugünlerde gardırobunuzda arkaya sakladığınız kadifeleri, kırmızıları, payetli olan her şeyi ortaya çıkartmanın zamanı.
Senede bir kere olan bu sezonun büyüsüne kapılmadan önce neye veya nelere ihtiyacınız olduğunu göz önünde bulundurmadan mağazalara girmemenizi tavsiye ederim. Vitrinler sizi ister istemez kasaya yönlendireceği için biraz daha akıllı ve kararlı alışveriş yapmakta fayda var.
Eğer ışıltılı veya yeni bir şeyler almak istiyorsanız bu sefer en doğru adres; hızlı moda markaları. Sezonda beğenerek aldığınız parti elbiselerini sadece bir kere giyeceğiniz için pahalı bir markaya gitmemek ilerleyen günlerde inanın bana sizi daha mutlu edecek.
Her zaman iyi ve kaliteli bir ürün alıp eşyanızı zamansız hale getirmeyi sonuna kadar savunuyorum ama festival döneminde tam olarak aksini düşünüyorum.
Sürdürülebilirlik konusuna verilen önem yeterli olmasa da ikinci el mağaza sayısının artması, sürdürülebilir moda tüketimine giden yollardan biri olarak kabul ediliyor.
Türkiye’ye bakacak olursak ikinci el kıyafet satın almak pek yaygın değil.
Hatta gruplar içinde kısık sesle söylenecek kadar, kişiyi yanlış bir şey yapmış hissi verecek kadar tedirgin ediyor.
Bu, ülkelerin eğitimiyle doğru orantılı.
Avrupa ve gelişmiş diğer ülkelere baktığınız zaman döngüsel ekonomi çok önemli bir yer kaplar.
Garaj satışları, bit pazarları, vintage marketler, vintage butikler, ikinci el satış siteleri, ikinci el pazarlar bambaşka ve renkli bir dünyadır.
Stil kodlarının ilk oluştuğu yerler oralardır.
Yaptıkları uyarının içeriği son derece net.
Avrupa’nın benzeri görülmemiş bir krizle karşı karşıya olduğunu, düşük değerdeki hızlı moda tüketiminin artmasından dolayı büyüyen tekstil atıklarının temizlenmesi gerektiğini yoksa çok ciddi problemlerin kapıda olduğunu belirtiyorlar.
Bu uyarılar bir işe yarıyor mu?
Cevabı ise tam olarak ‘yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan çıkar’ sarmalından farksız.
Tekstil atıklarının küresel iklim krizinin en önemli sorunlarından biri olduğunu biliyoruz.
İlginç olan bu bilindiği halde hızlı moda satışları artmaya devam ediyor. Sektör bu konuda elini taşın altına koymuş gibi gözükse de tüketici ne ile karşı karşı olduğunun farkında değil.
Bilinçsizce satın almalar ekonomik krize rağmen devam ediyor.
Özellikle yağmurun ve çamurun bol olduğu ülkemizde sezonu kısıtlı olsa da görsellik itibarıyla her zaman gönlüme taht kuran süet ceketler, 70’lerin özgür ruhunu yeniden günümüze taşıyor.
Zamansız gardıroba sahip olmak gerek derken hep bu kilit parçaların öneminden bahsediyorum.
Öyle parçalara yatırım yapın ki, sezonlar geçse bile gardırobunuzdan gururla çıkarıp giymeye devam edin.
Klasik gardıroba sahip olmak tam anlamıyla bu demek.
Yıllar önce alınan bir parçayla kendini sürekli geriye sararak yenileyen moda dünyasıyla paralellik yakalayabilmek, annenin, daha büyüklerin kıymetlilerini şu an taşıyabilmek, her fashionsta’nın rüyalarını süsler.
Şehrin çılgın temposu, kışa adaptasyonu zorluyor.
Bir elimizde şemsiye, diğer elimizde yağmurluk, giysen bir dert, giymesen başka dert olan kıyafetler...
Hasta olmadan bu süreci şık bir şekilde atlatmak elimizde.
Lahana mevsimine hazırsanız başlıyorum.
Bu geçiş döneminin en zor yanı genellikle kombin yapabilme kabiliyetinin düşmesidir. Yaz aylarının o güzelim renkli dünyasının üzerine kat kat giyinmek hiç kolay değil.
Hem üşümemek hem de biz kadınların şık gözükme arzusu bir araya gelince ortaya ilk haftalarda mutsuzluk kaynağı stiller çıkabilir.
Bunu ortadan kaldırmak aslında kolay.