Şimdi bu maç Kayserispor ile Galatasaray arasında oynanıyor ve “Bu işleri hangi takım yapmıştır” diye sorsam, sanırım çoğunluk cevap olarak “Galatasaray” der. Kayserispor’un ilk yarıdaki oyunu “Vay be” dedirten cinstendi.
Maçın ilk yarısında, sahadaki siyah ve sarı kırmızı formalı iki takımından hangisinin Galatasaray olduğu, takımları tanımayan birisi için kolaydı. Formasının sarı kırmızı olmasının dışında oyun etkinliği de Kayserispor’un farkını ortaya koydu.
BiR TERCiH, BiR TAKIM
PEKİ bu kadar farklı ve iyi başlangıcın ya da Galatasaray’ın bu kadar etkisiz olmasının sebebi neydi? Mustafa Hoca’nın, en önemli oyuncusu Sneijder’in yokluğunu Rodriguez tercihiyle kapatma düşüncesi iş yapmadı. Çünkü, Rodriguez ne hücum organizasyonalarında ne de savunmaya yardımda yoktu. Dolayısıyla bir eksik oynamak, 6-7 haftadır hep üzerine koyarak oynayan ve önemli rakiplere daha iyi oynayan Kayserispor karşısında kaldırılması
ÜÇ gün önceki kupa maçında Douglao etkisi ile maçı baştan koparmıştı G.Saray. İki takım da önemli isimlerini oynatmamış ve G.Saray ilk yarı atıp, 2. yarı tutup kazanmıştı. Ligdeki maça ise her şey değişmiş olarak çıktılar. Kadrolar değişti ama Akhisar’da değişim daha fazlaydı.
Oyun konsantresi değişti, çünkü G.Saray’ın evinde puan yitirme kredisi yoktu ve beraberlik bile ‘zirve yarışı dışında kalmak’ demekti. Akhisar’da, ‘sonlarda kazanma’ ve ‘alıştığı kadroyla sahaya çıkma’ etkenleri öne çıkabilirdi.
İlk çeyrek, G.Saray’ın üzerinde oluşabilecek baskıyı atlatmak için canlı ve istekli başlangıcına sahne oldu. Fakat bu iyi başlangıca rağmen pozisyon bulamamanın sebebi, Akhisar’ın yakın ve yardımlı defansıydı. Maçın genelinde, sahasında baskı yediği anlarda bile pas yaparak hücuma çıktılar.
Zor bir dönemde sıkıntıyı büyütüp, taraftarın protestosunu oyuncuların üzerine yoğunlaştırabilir ve zaten çökmüş moral, bitmiş özgüveni ve isteği gömebilirdi.
Bütün bu olası durumları bitiren Hisar’ın komutanı Douglao oldu.
Ligin en iyi defanslarından birinin yaptığı hata, Umut’un bile şaşırdığı ve atmakta zorlanmadığı golle sonlandı.
Sonlanan sadece gol değil maçtı.Çok ihtiyacı olan morali erken bulan G.Saraylı oyuncular, güzel bir organizasyonla 2. golü buldu.
Bu bölüm Beşiktaş-Muslera derbisi gibiydi. Siyah beyazlı oyuncuların hem çok istekli hem de devamlı arayış içinde olduğu bir 45 dakika seyrettik. Beşiktaş, son dönemdeki en etkili oyununu oynadı ama karşısında Avrupa’nın en iyi kalecilerinden biri olunca sonuç alamadı.
Galatasaray’ın deplasmanda oynadığı Atletico Madrid maçını son zamanlardaki en kötü ve dip yaptığı maç olarak görmüştüm. Fakat, Beşiktaş maçı bunu da geçerek zirve yaptı. Maçı izleyenlerin sadece tek bir tarafa bakmaktan boynu tutulmuştur. Çünkü, ilk yarıda oyun tamamen Galatasaray yarı alanında geçti. Galatasaray’ın ilk yarıyı gol yemeden tamamlamasının tek sebebi Muslera’ydı.
İKRAM BİR GOL
İkinci yarı garip başladı ve devam etti. Aslında, maçın önüne geçen kaleci endişesi gerçekleşti ve Galatasaray golü buldu. Hadi bu durum az oynamış bir kaleci için olasıydı ama Muslera’nın, Beşiktaş’ı maça döndüren hatası onun standartlarında biri için normal değildi. Her şeye rağmen yine o Muslera yaptığı kurtarışlar ile takımını ayakta tutan adam, bu sayede Galatasaray da oyuna ve tempoya ortak oldu.
Fakat maçı ‘kulübe’ kazandı. Şenol Hoca, elindeki etkili silahları sahaya sürdü ve sonucunu hem oyun hem de gol ile gördü. Mustafa Hoca’nın ise bu konuda eli kolu bağlı. Çünkü, Şenol Hoca oyunun sonucunu değiştirecek isimlere sahipken, Mustafa Hoca sadece oyunu tutacak, en fazla skoru koruyabilecek isimleri oyuna alabilirdi. Zaten sahada verimli oyuncu sayısı az olunca bir de kenardan durumu değiştirecek oyuncun yoksa teslim olursun.
VE GÜNEŞ DAMGASI
Sarı kırmızılıların gol yememelerinin tek sebebi Muslera’ydı. Beşiktaş’ı derbiye döndüren ise Uruguaylı file bekçisinin hatası oldu. Güneş, hamleleriyle maça damgasını vurdu.”
YILIN son derbisi, “Avrupa Ligi’nden elenerek morali bozulan ve üstüne maça ‘kaleci krizi’yle hazırlanan Beşiktaş mı, yoksa zaten sorunları olan ve bunu en derinden yaşayan Galatasaray mı geri dönecek?” sorusuna cevap da verecekti. İlk yarıda cevap çok net Beşiktaş’tı.
Bu bölüm Beşiktaş-Muslera derbisi gibiydi. Siyah beyazlı oyuncuların hem çok istekli hem de devamlı arayış içinde olduğu bir 45 dakika seyrettik. Beşiktaş, son dönemdeki en etkili oyununu oynadı ama karşısında Avrupa’nın en iyi kalecilerinden biri olunca sonuç alamadı.
Galatasaray’ın deplasmanda oynadığı Atletico Madrid maçını son zamanlardaki en kötü ve dip yaptığı maç olarak görmüştüm. Fakat, Beşiktaş maçı bunu da geçerek zirve yaptı. Maçı izleyenlerin sadece tek bir tarafa bakmaktan boynu tutulmuştur. Çünkü, ilk yarıda oyun tamamen Galatasaray yarı alanında geçti. Galatasaray’ın ilk yarıyı gol yemeden tamamlamasının tek sebebi Muslera’ydı.
İKRAM BİR GOL
Maçın başlangıcından itibaren oyunun rakip alanda geçmesi, oyunun hakiminin G.Saray olması, arayan ve daha çok isteyenin sarı kırmızılı oyuncular olması normaldi. Rakip Astana, G.Saray’a hadi ‘atsana’ der gibi başladı. Ama aynı Astana, maçın ilk ciddi pozisyonuna girdi. G.Saray’ın ilk yarının sonlarına doğru pozisyon bulması, Astana’nın kendi alanına yerleşme zamanı bulamadığı ve Galatasaray’ın hızlı oynaması sonucu rakibi eksik yakalaması sayesinde oldu.
İlk yarının dikkat çekeni Selçuk’tan rol çalan Chedjou idi. Mustafa Hoca’nın, takımın kolay pozisyon vermesine önlem olarak Selçuk’un yanına attığı Kamerunlu oyuncu, o bölgede oynatılma sebebini farklı anlamış. Oyun organizasyonu işini Selçuk’un, rakibi karşılama ve hem top çalarak hemde defansın önünde pozisyon alarak savunma dengesini sağlaması gerekenin kendisi olması gerektiğini pek anlamamış.
VARLIK VE YOKLUK
Astana, oyun stratejisini üzerine kurduğu ve maç boyunca yaptığı savunmanın sonrasında sabırla gireceği pozisyonla kazanma düşüncesini uygulamaya çalıştı. Kaliteleri maçı kazanmaya yetecek kadar yoktu. Oyunda aktif gözükmelerinin sebebi, G.Saray’ın pasif haliydi. G.Saraylı oyuncular, bir kazaya uğramamak için garanti oynamak istediler ama bu düşüncenin sonucu düşen tempo ve rakibi maça ortak etme oldu. Kalitesine kadar düşük olursa olsun, rakibi bu kadar rahat üzerine çağırırsan gelir ve golü atar. G.Saray’ın kendine gelmesi, ya verdiği ciddi bir pozisyon yada yediği bir gol sonrası oluyor.
Türk Telekom Arena’daki bu maç, tüm olumsuzluklara rağmen taze ve yeni bir başlangıç yapılır mı sorusunun cevabını da verecekti.
Futbolcular aslında iyi birer tiyatrocudur.
Saha, onların sahnesidir ve düdük çalıp perde açılınca oyun başlar.
Başka bir insan ve farklı bir mücadele vardır sahada artık.
MUSTAFA Hoca ilk maçına risk almadan ve beklenen kadro ile çıktı. Bu risksiz seçimler aslında bize Mustafa Hoca’nın kadro üzerindeki etkisinin ve farkının olup olmayacağının cevabını da verecekti bir yerde. Maçın başlangıcı da bu etkiyi gösterdi. Daha derli toplu bir defans ve önde ne yaptığını bilen bir hücum oyuncuları gördük. Bu bölüm golün ve net pozisyonun geldiği ve oyunu Galatasaray’ın kontrol ettiği dakikalar olarak geçti. Hakan ve Sabri’nin çok garanti olmadığı sürece oyuna çıkmaması ve Emre-Sneijder-Burak üçlüsünün uyumu dikkat çekti.
Fakat bu Denizli etkisi, Muslera’nın hatalı çıkışı ile başlayan ve Donk vuruşunda çizgiyi geçen topla bozuldu. O andan itibaren Galatasaraylı oyuncular, telaş, korku ve hafızalarında canlanan kötü tecrübeler ile golü yedi.
DERBİ TRANSFERi
İlk yarının son bölümü, öne iyi ama geriye desteği az Emre ve etkisiz oynayan Yasin-Podolski ile Kasımpaşa oyunu lehine çevirdi. İlk yarıyı kötü bitiren Galatasaray, ikinci yarıya Mustafa Hoca’nın müdahelesi ile başladı. Emre’den alamadığı sıkıntıyı çözme amaçlı verimi, daha defansif Rodriguez’i oyuna alarak değiştirmek istedi. Yine sonuç aldı hoca.