TABİİ ki bangır bangır "zafer" nidáları haykırmanın álemi yok!
Ama yine de, Ebu Musab Zarkavi’nin çarşamba gecesi Bağdat yakınlarında "temizlenmesi", tedhişçilikle mücadele açısından yabana atılmayacak bir başarı oluşturuyor.
En önce, Irak halkı, Arap Álemi, Müslüman Dünya ve de insanlık, cehalet ve vahşet timsáli korkunç bir kátilden kurtulmuş oldu.
Ürdün bedevisi o kátil ki, "İslami terörizm" denilen genel "nebula" bütüne mensup pek çok meczûp gibi, "mesleki kariyer"ine (!) hırsızlık ve eşkiyalıkla başlamıştı.
"Hidáyet"e erdikten sonra da o vahşet içgüdülerini "dini" (!) kisve altında sürdürdü.
Dolayısıyla, kimliğini kesinkes saptayacak "DNA" tahlilinden sonra leşi yarın, öbürgün musalla taşına yatırılıp usûlen "nasıl bilirdiniz" diye sorulduğunda, "iyi bilirdik" diye büyük yalan söyleyerek affedilmez günáh işleyecek değiliz.
Berbat bilirdik imam efendi, cenehhem zebánileri bol olsun ve de amin!
***
ÖTE yandan, "sukûnet" gibi büyük bir kelime kullanmayayım ama, Zerkavi’nin "temizlenmesi" orta-uzun vadede Irak’ın biraz "yatışmasına" yol açabilir.
Ama dikkat, "kısa vade" değil, bilhassa "orta-uzun vade" deyimini kullandım.
Zira, tekne kalıntısı "desperados" tedhişçiler "Emir Hazretleri"nin intikamını almak ve "Cihad"ın sürekliliğini ispatlamak için, muhtemelen, şimdi yeni saldırılar düzenleyecektir.
Ancak, bırakın "kitle desteği"ni falan, "Selefi" gruplaşmalar da dahil, Irak’ta şiddet uygulayan diğer tüm yerli örgütlenmelerin Ürdünlü Bedevi’yi reddettiği ve ona hasmanelik beslediği göz önüne alınırsa, yukarıdaki "yeni atılım"ın geçici olacağını düşünmek gerekir.
Hele hele, öldürülen cáninin, Şii lider Ayetullah El Sistani’yi "dinsiz káfirler başı" ilán edecek ölçüde bir Sünni fanatizmi sergilediği ve tüm "katliam stratejisi"ni mezhebi bir iç savaş körüklemek üzerine oturttuğu hesaba katılırsa, Ebu MusabZarvaki’nin cehenneme gönderilmesiyle birlikte, kısmi bir Şii-Sünni uzlaşması ihtimali ufukta belirebilir.
Nitekim, yukarıdaki mezhep dengesizliklerinden dolayı aylardır bir "boş kadro" sürüncemesi yaşayan yeni Bağdat hükümetinin, ne sihirdir ne kerámet, operasyonun hemen ertesi sabahı aniden tamamlanmış olması, o kadar da "tesadüfi" bir gelişme sayılamaz.
***
DİĞER taraftan, başta Cezayir ve Fas’ta olmak üzere Mağrip ülkelerinde; artı, ora kökenli göçmenler aracılığıyla da Batı Avrupa’da tedhiş grupları oluşturmuş; en azından bunlarla organik bir ilişki içine girmiş olan Zerkavi’nin "telefata karışması" (!), muhtemeldir ki, yine orta-uzun vade, "uluslarası terör" kadroları açısından bir "sendeleme"ye yol açacaktır.
Ama yine "kısa vade"de değil "orta-uzun vadede"de, çünkü tıpkı Irak’ta beklendiği gibi, varlık ispatlamaya ve intikam almaya yönelik yeni eylemlerin önümüzdeki dönemde yoğunlaşabileceği düşünmek gerekmektedir.
Dolayısıyla da, Bin Ladin’e "sağ kol" (!) addedilen; daha doğrusu kendisini öyle empoze ve prezante eden Ürdünlü "El Kaide" emirinin öldürülmesi aynı zamanda ciddi bir riziko yaratmaktadır ki, hemen hemen dünyanın her yanında alarm sinyalleri çalmak "panikçi" değil, gerçekçi bir tedbir olacaktır.
Ama başta dediğim gibi, bir "zafer" oluşturmasa dahi Ebu Musab Zarkavi celládının cehennemi boylaması yine de Irak halkı, Arap Álemi, İslam Dünyası ve insanlık için ciddi bir başarıdır ki, "berbat bilirdik imam efendi, aman zebánileri bol olsun"!
DÜZELTME: Perşembe günkü yazımda sözünü ettiğim "Lahey Belgesi" Mart 2003’te değil 26 Şubat’ta Kıbrıslı taraflara sunulmuştur ve Denktaş’ın bunu reddetmesinden sonra memnuniyet ifade eden Rum lider Papadopulos değil, Klerides’tir. Düzeltir, özür dilerim.