OLUMLU veya olumsuz bir cevap getirmesem dahi salı günü bu sütunda yayınlanan makalemde, Lübnan’daki ateşkesinin kalıcı olup olamayacağı konusuna şüpheli yaklaştım.
.Oysa, Çengiz Çandar aynı gün kaleme aldığı yazısında tereddüte mahal bırakmayan bir "evet, olur" yanıtını verdi. Milimetrik gerekçeleri de alt alta ve teker teker sıraladı.
O halde, benim kuşkumu artık hesaba katmayın ve Çandar’ın yorumunu temelalın.
Dolayısıyla da, üç hafta önce benim yine muğlak bıraktığım öteki denklemi; yani Türkiye’nin BM kuvvetine asker verip vermemesi gerektiği sorusunu "evet"e dönüştürün.
Çünkü, yüzde doksan dokuz ihtimalle Çengiz Çandar’ın varsayımı doğru çıkacaktır.
Böyle bir durumda da Ankara’nın barış gücünden "yan çizmesi" düşünülemez.
* * *
HAYIR, kırk yıllık yoldaşıma, arkadaşıma, sırdaşıma "yağcılık" (!) yapıyor değilim.
Ne onun buna ihtiyacı var, ne de aramızdaki hukuk lûtufkárlık üzerine kuruludur.
Fakat şunu belirtmekle yükümlüyüm ki, bütün nesnel kıstaslara göre, Çandar genel olarak uluslarası siyaset; özel olarak da Ortadoğu konusunda gerçek bir "cevher"dir.
Bırakın şu vasatlıklar Türkiye’sine grado itibariyle zaten kat be kat "fazla" gelmesini, hiç şüphesiz ki, kendisi "d-ü-n-y-a" çapında bir bölge gözlemcidir.
Bunu iyicene farkedebilmek için de hem o dünya basınındaki "erbáb kalemler"in, hem de Cengiz Çandar’ın aynı konuya ilişkin yorumlarını aynı anda izlemek gerekir.
* * *
ÖYLE,çünkü söz uçar, yazı kalır ve dolayısıyla da, bir, iki, üç, dört, on; beyaz kağıda kara mürekkeple düşülmüş öngörülerin doğruluğu daha sonraki gelişmelerin ışığında sınarır.
Çünkü, dahili veya harici, her siyaset yorumcusu bizzat zamanın terazisinde tartılır.
Ona güven derecesini tahlillerin gerçekleşme payı belirler. Bu, evrensel bir kuraldır.
Ama tabii, vasatlığınızdan ve kıskançlığınızdan ötürü, çok, çok çetrefil uluslarası konularda çok, çok az yanılgıya düşmüş Çandar gibi "Sezar’ın hakkı" kalemlere o hakkı vermemek kompleksinde direnirseniz, eh "körler diyarındaki şaşı sultanlar"a fit olursunuz.
O körler diyarındaki şaşı sultanlarki, kimisi kendini "stratejist" (!) diye sunan ve gökte şimşek çaksa şuçu liberal aydınlara yükleyen "nasyonal cumhuriyetçi" emekli elçidir.
ABD askerlerinin Bağdat’a girdiği günün aynı sabahında "savaş uzayacak" buyurur.
Ama ziyánı yoktur, çünkü Türkiye’de zırvanın ve ıskanın "entelektüel bedeli" yoktur.
Afiyetle yutulur ve bir Allah’ın kulu çıkıp da, "yahu, her öngörünüz hep çuvalladı ama yine de ’strateji’mi (!) belirlemek istiyorsunuz. Alnımda enayi mi yazıyor" demez.
* * *
VEYA, aynı "körler diyarı"nda, internet dedikodusuyla komplo teorisi uydurmak ve "Batı Müslüman soykırımına hazırlanıyor" provokasyonu kışkırtmak misyonunu üstlenmiş başka bir "şaşı sultan"dır ki kör kütük cehaleti şimdi de, ABD’nin İran’a atmak üzere İncirlik’e, kelimeye dikkat, "a-t-o-m" bombası istiflediğini yumurtlamak raddesine vardırır.
Hayır hayır, vallahi şaka yapmıyorum ve billahi iftira atmıyorum.
Hani atmışbir yıl önce ilk ve son defa kullanılmış silah var ya, işte onu kastediyorum.
Çünkü, ister inanın, ister inanmayın, "İslami kesim"e hitap eden bu "şaşı sultan" dünkü "dış politika öngörüsü"nü (!) aynen bunun üzerine kuruyordu ve de üstelik, o atom bombalarının da Türk limanlarında bildiğimiz kargo konteynırlarıyla taşındığını çağrıştıyordu.
Ne diyebilerim ki? Ne dememi beklersiniz ki?
ABD askerinin Bağdat’a girdiği gün "savaş uzayacak" buyuran "stratejist"lerin (!) ve İncirlik’ten İran "atom bombası" attırtan "yorumcu"ların (!) birer "şaşı sultan" olarak bilgiyi, tahlili ve tabii ki okuyucu haraca kestiği bir "körler diyarı"nda bu cevabı siz bulun.