Paylaş
Anne tarafımdan bütün dağlara ‘Balkan ve bütün sulara ‘Tuna' diyen bir familyadan inmenin onurunu taşıyorum ki, Kumkapı meyhanesinin Çigan kemanisi enstrümanını isterse bir Yehudi Menuhin virtüozluğuyla kullansın, ‘Vardar Ovası'nı icra etmediği takdirde benden kapik bahşiş kopartamaz.
Panait İstrati kızı Fatma Abla'nın Köstence masallarını kenara bırakırsak, evlad-ı fatihan toprağına derinden ilgi duyuşum, çocukluk nihayetine doğru gazeteden tefrikasını kestiğim ve Yılmaz Çetiner'in kaleminden çıkma ‘Şu Bizim Rumeli' röportajıyla başlar. Sonra, aynı konu hakkında sayısız kitap devirdim.
Ancak, teoriyi pratiğe de uyguladım. Suyun ötesini otuz yıldır geziyorum.
Yıldızlı Dobruca gecesinde mısır tarlası koklayarak hülya kurduğum ve münzevi Kırcali kahvesinde taze kaşkavalla kahvaltı atıştırdığım oldu.
Üsküp'te Yahya Kemal'in ‘Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok sene / Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene'sini andığımda da sulu gözlülüğüm tuttu.
Mecidiye'yi ise cennetmekan ecdadımın ruhuna Fatiha okumadan geçmedim. Çünkü ben cihanşümul bir imparatorluğun mirasçısıyım ve bu mirasın ziyneti olan Rumeli'yi bol keseden harcayacak kadar görgüsüz bir yeni zengin değilim.
²* * *
BUGÜN üç devletin paylaştığı ve üç denizin yıkadığı Trakya ise, yukarıdaki Rumeli'nin bir mikrokozmosudur. Onun daha küçük çaptaki bir minyatürüdür.
Yarımada, Türkiye'deki doğusu, Yunanistan'daki batısı ve Bulgaristan'daki kuzeyiyle, eski imparatorluğun insan coğrafyasını birbirine bağlayan sathı oluşturur. Zaten özünde de yekpare bir entite olarak şekillenir.
Bir an için sınırları yok farzedelim ve salt ekonomik mercekten bakalım, Selanik - Filibe - İstanbul üçgeninin esas ‘hinterland'ı Çatalca'dan Zağra'lara, hatta Burgaz'a çıkıp; oradan da Serez'e, Kavala'ya inen geniş alandır.
Burası biraz zorlamayla Paşaeli livamıza tekabül eder ki, Pay-i Taht böyle bir birleşimi laf olsun diye değil, ihtiyaca cevap verdiği için öngörmüştür.
İşte, Ankara, Atina ve Sofya dışişleri bakanlarının Filibe - Edirne - Orestiadas arasında gerçekleştirdiği son ‘pazar gezisi' (!) de yukarıdaki eski ihtiyacın karşılanması için atılmış yeni adımdan başka bir şey değildir !
Çok önemlidir ve somut sonuca ulaştığı hem ruhi açıdan halklarımızı tekrar kaynaştıracaktır; hem iktisadi açıdan muazzam perspektifler sunacaktır; hem de manevi açıdan bizi Rumeli'ye kavuşturacaktır.
Nadejda Mihailova'yı, Yorgo Papandreu'yu ve İsmail Cem'i selamlıyoruz !
²* * *
KUŞKUSUZ, üç başkentin, AET'den çok daha önce rayına oturmuş Benelüks tipi bir işbirliğini hemen gerçekleşeceğini söylersek atmasyonculuk yapmış oluruz.
Aramızda vuruşmuşluğumuz var ve acı dikenleri henüz tam kurumadı.
Üstelik, uluslarası çerçevede irdelersek, Atina AB üyesiyse de Ankara bu üyeliğe ancak aday... Sofya ise hem ona, hem de NATO'ya aday....
Fakat konjonktür rüzgarı iyimser esiyor ya, ben yine de Benelüks lüksüne kadar çıkmadan, Trakya için bir Aşağı Ren - Alzas havzası hayali kuruyorum.
Zira, Fransa - Almanya boğazlaşmaları malum ve İsviçre Topluluk'a dahil değil ama, Mulhouse - Basel havaalanını çift millliyetli işletmekten ve Ciba fabrikasına sınır ötesi işçi almaktan tutun da; Riehen'de çakı, Colmar'da şarap, Freiburg'da elektronik ucuz diye yöre ahalisinin üç devlet arasında mekik dokumasına kadar, burada adı konulmamış başka bir Ortak Pazar daha var.
Üstelik, orası hiç bir zaman Paşaeli livası gibi birleşik olmamıştı.
Dolayısıyla, üç Rumeli halkı neden Meriç'i de Ren gibi akıtmasın ki ?
Çorlu'yu, Hasköy'ü, Kavala'yı niçin Alzas kasabalarına benzetmesin ki ?
Ve, bütün dağlara ‘Balkan' ve bütün sulara ‘Tuna' demiş ecdanın torunları, Paşaeli livasının farklı konumda fakat aynı nesnel ihtiyacı karşılayacak biçimdeki yeni inşasında neden kolları en önce sıvamasın ki ?
Paylaş