Paylaş
Diyelim ki mucize gerçekleşti ve inanılmayacak şey, Türkler ve Kürtler, İbn Haldun’un zikrettiği o kavmi “asabiye”ye haniyse genetik damga vuran asabi mizaçlarını değiştirdiler.
Yani, dün bahsettiğim Çekler ve Slovaklar gibi, son derece “uysallaştılar” (!).
Allah nazar değdirmesin, artık her ikisinin de ensesine vur, ağzındaki lokmayı al!
Dolayısıyla, yine aynı Merkezi Avrupa halklarının Çekoslovakya’yı defnetmeden önce yaptıkları gibi, “madem anlaşamıyoruz, o halde bari ayrılalım” dediler.
Dediler ve de TC Devleti’ni kafa göz yarmadan paylaşmak için masaya oturdular.
* * *
İMDİİ, eh insaf buyurun, camide sadaka değil, Ortadoğu’da devlet “dağıtıyoruz”.
O halde tabii ki, bu işin bakkal defteri usûlü bir hesap ve kitabı yapılacak.
Ne denli “uysal” olurlarsa olsunlar, miras bahsinde biri diğerine bol keseden zırnık koklatmayacağına göre, son kuruşuna dek malın ve mülkün bir çetelesi çıkartılacak.
En, en önce de, kim Türktür, kim Kürttür; daha doğrusu, kim “Türk kalmayı” istemektedir, kim “Kürt olmayı” seçmektedir, etno-jeografik bir nüfus dökümüne gidilecek.
Ve o andan itibaren de, “Kürt olmayı” seçenler açısından dananın kuyruğu kopacak.
Evet evet, Türklerle Kürtler arasındaki insani, dini ve tarihi bağların eklemleşmişliğini zaten bir kalem geçiyorum ama, aşağıdaki iki temel nedenden ötürü dananın kuyruğu kopacak ve bağımsız Kürdistan hayali peşinde koşanlar hem yaya, hem de sonsuz marjinal kalacak.
* * *
İLK neden sosyo-ekonomiktir. Öyledir, çünkü Kürtler tüm Türkiye sathına yayılmıştır.
Son tercih dayattığında da, refah düzeyi, toplumsal uyum ve diğer insani faktörlerden dolayı, çok büyük bölümün “Kürdistan vatandaşlığı”nı seçmeyeceği nesnel bir varsayımdır.
Artı, pazarlık sırasında Türk tarafının Batı’da yaşayan Kürtlere “ya o, ya ben” seçimi getireceği ve “o” diyenlere de muhtemelen kapıyı göstereceği diğer bir nesnel varsayımdır.
Kaldı ki, bizzat Güneydoğu Kürtlerinin de “bağımsızlık”ı seçeceği sonsuz şüphelidir.
* * *
ŞÜPHELİDİR, çünkü zaten Türkiye bölünemezliğinin ikinci nedeni jeo-ekonomiktir.
Zira, aynı Türk tarafı, ister istemez yerel sayım ve referandumlarla belirlenecek o Kürdistan’a ne toprak, ne de zenginlik hibe edecektir. Herhangi bir lûtfumuz olmayacaktır.
Eh, yukarıdaki “uysal” Çek ve Slovakların dahi ayrılma sırasında elçilik binaları için bile çekiştiği ve hakim Çeklerin ağır bastığı düşünülürse, bu tavrımız çok doğal sayılmalıdır.
Üstelik, vergi-yatırım istatistikleri ortada, şoven Kürtlerin mesnetsiz ve desteksiz “sömürge ekonomisi” yakınmalarına rağmen aslında Batı’dan Doğu’ya karşılıksız sermaye, teknoloji ve hizmet artı-değeri götüren Türklerin, bağımsız bir Kürdistan’la normal iktisadi ilişki kurmak, yani şimdiki vanaları kapatmak istemesi de aynı ölçüde doğal karşılanmalıdır.
Açıkçası, madem illâ bağımsızlık, o halde, denize çıkışı olmayan; sanayi, hizmet ve bilişim sektör ve kadroları bulunmayan; yeraltı kaynakları diş kovuğuna kaçmayan ve etrafı hasım, en azından dost sayılmayacak ülkelerle çevrelenen böylesine bağımsız Kürdistan’a fit olacakların, bu bağımsızlığın ceremesini çekmeye de en baştan hazırlanması gerekecektir.
* * *
OYSA hayır! Marjinal azınlık hariç ülkemiz Kürtlerinin ezici çoğunluğu iktisadi akıl, sosyal içgüdü ve siyasi ufukla donanmış olduğu içindir ki, onlar bu ceremeyi çekmeyecektir.
Yani Türkiye bölünmeyecektir ve yukarıdaki “serap senaryo” gerçekleşmeyecektir.
Sigortası da o Türkiye’nin o Türkiye Kürtleri nezdindeki cazibesinde yatmaktadır.
Yeter ki, sigorta primini günümüz fiyatlarına endeksleyecek yeni poliçe imzalayalım.
Paylaş