Statüko ve hediye

ROLAND Barthes'in nefis bir metaforla ‘‘İşaretler İmparatorluğu’’ diye adlandırmış olduğu Japonya'da, her şey gibi hediye paketleri de çok büyük simgesellik yansıtır.

Gayet cicili bicili ambalaja sarılmış birincisini açarsınız, ikincisi çıkar.

Dış görünümü daha da albenili olan o ikinciyi açarsınız, bir üçüncüsü belirir.

Ta ki, esas objenin bulunduğu hediye yakamozlar saçarak pırıldasın...

* * *

DOĞRUSU, bizim ‘‘AB Uyum Paketleri’’ de o ‘‘Capon işi’’ hediyelere benziyor.

Sayın, ‘‘birincisi’’, ‘‘üçüncüsü’’, ‘‘beşincisi’’ falan derken şimdi ‘‘altıncısı’’ndayız.

Söz konusu proje kazasız belasız yasalaştığı takdirde de sıra ‘‘yedincisi’’ne gelecek.

Sızan haberlere göre de bu ‘‘yedinci paket’’, hiçbir demokratik ülkede eşi ve benzeri bulunmayan MGK'nın sivilleştirilmesi ve ‘‘cihet-i askeriye’’nin idari ve mali şeffaflığa kavuşturulması gibi, ülkemizi gerçekten evrensel standartlar taşıyacak hedefler içeriyor.

Bana kalırsa, sihirli rakkam taşıyan ambalajı da açabilirsek, toplumsal ütopyamızı oluşturan ‘‘Avrupa hediyesi’’ne ulaşmış olacağız. Bir‘‘sekizinci’’ye gerek kalmayacak.

Nitekim, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da önceki gün aynı kanaati dile getirdi.

Dolayısıyla, ilkin, ülkenin demokratikleşmesi ve AB hedefinin fiiliyata geçmesi için böylesine kararlı ve dürüst davranan AKP hükümetini can-ı gönülden kutlamak gerekiyor.

* * *

FAKAT, ayrıcalık biteceğinden ve ‘‘paradigma’’ çökeceğinden, ‘‘statüko’’ direniyor.

Normaldir de... Tersi maddenin tabiatına ve diyalektiğin yasasına aykırı olurdu.

Direniş şu an, BM çerçevesinde yer alan ‘‘İkiz Sözleşmeler’’ konusunda odaklanıyor.

Aslında tamamen diplomatik bir ‘‘formalite’’ niteliği taşıyan ve ülkenin ‘‘bölünmesi’’(!) ‘‘dehşeti’’yle (!) uzaktan ve yakından ilişkisi bulunmayan sorunun ayrıntısına girmeyeceğim.

İsteyen zahmet edip, İlter Türkmen ustanın Cumartesi günkü ‘‘Hürriyet’’te hem bilgelik satırlarını kaleme; hem de ‘‘bölünme paranoyakları’’nı ti'ye aldığı ‘‘Vehimlerin Sonu Yok’’ başlıklı makalesini açıp okusun... Ne nedir, ne değildir, işi erbabından öğrenmiş olur.

Ve, inanılmayacak şey, ‘‘İstanbul Üniversitesi Senatosu’’ gibi bir ‘‘akademisyenler forumu’’ da dahil, denize düşen yılana sarılır misali, ‘‘statüko zaptiyeleri’’ o ayrıcalık ve ‘‘paradigma’’larını koruyabilmek için böylesine hafif ve gülünç bir şeyden medet umuyorlar.

Ama, ‘‘statüker direniş’’ can havliyle davrandıkça bir yandan müthiş cehaletini gözler önüne seriyor, diğer yandan da her an daha çok mevzi kaybettiğinin ‘‘açığını veriyor’’.

Üstelik tahayyül ediniz ki, Cumhurbaşkanı, Bekaa vadisinde Apo'yla birlikte gerilla teftişine çıkan ve bin senelik Maocu partisine binde sıfır virgül küsurat ‘‘destek’’ toplayan Doğu Perinçek adındaki adamla, ‘‘İkiz Sözleşmeler’’ için ‘‘görüş teatisi’’nde bulunuyor.

El insaf! Şimdi yüz seksen derece çark etse bile daha dün ‘‘halklara özgürlük’’ diye bağıran ve Çin öyle dediği için ‘‘dünya savaşı kaçınılmazdır’’ kehanetini yumurtlayan Maocu nerede; evrensel diplomasi, uluslararası hukuk, siyasi perspektif nerede ?

* * *

OLSUN canım... ‘‘Statüko güçleri’’ modern Türkiye dinamiğine, toplumsal Avrupa ütopyasına ve evrensel yeryüzü trendine direniyor ve direnecektir ama, işte bir yere kadar.

Çünkü, tekrarlıyorum, yukarıdaki olgu aslında o güçlerin ricada geçtiğini ve askeri lugatte ‘‘ardıcıl savaş’’ denilen stratejiyi kabullenmek zorunda kaldığını ortaya koyuyor.

Bundan sonra yine can havliyle taktik muharebe saldırıları yapsalar dahi, demokrasi güçleri büyük kurmay yanlışa düşmediği takdirde, savaşın gidişatı ve mukadderatı değişmez.

Dolayısıyla, cesur davranmak ve ‘‘statüko zaptiye’’lerinin ‘‘açma, vallahi patlar ha... Zaten patlamassa ben sana patlatırım’’ türü kuru sıkı hotzotlarından korkmamak gerekiyor.

Önce ‘‘altıncı’’, sonra‘‘yedinci’’ paketleri açalım, işte ‘‘hediye’’miz orada pırıldıyor.
Yazarın Tüm Yazıları