AYNI şiarı taşıyan pankartlara ek olarak, "Cumhuriyet mitingi" diye vaftiz edilen gösterilerde "Ne AB, ne de ABD / Bağımsız Türkiye" sloganı da atılıyor.
Ancak tabii, sosyolojiye az biraz vakıf olan herkes şunu derhal fark ediyor ki, yukarıdaki talep, son tahlilde bir "hayat kıvamı" endişesinden dolayı meydanlara toplanan geniş kalabalıkların görüşlerini yansıtmamaktadır. Bir nebze bile yansıtmamaktadır.
Bu pankartlar ve sloganlar, "azılı azınlık" denilen ve kitle psikolojisini "ajitasyon - propaganda" yöntemiyle manipüle eden grupçukların "marifetidir".
Dün Apo’ya secde eden ve devir değişince "ulusalcı" kesilen "karanlıkçı Maocular"dan, "ordu göreve" ve "Kürt bakkala gitme" provokatörlüğüyle "müşteri" cezbetmeye çalışan "ulusal solcular"a, toplumda tortu ve siyasette fasulye marjinal gürûhların işidir.
Zaten de, "becerdikleri" (!) şey o kadar da atla deve bir şey değildir.
* * *
EVET değildir, çünkü "cinnet yılları"nda aynı haltı belki bin defa yediğim ve de işin "profesyonel"i sayıldığım için, geri perdede dönen dolapların ıcığını cıcığını biliyorum.
Şöyle ki, tabii en önce siyasetinizi yansıtacak olan sloganları belirlersiniz.
Sonra da, káh kartona, káh beze, şablon ve boyayla bunların pankartlarını yazarsınız.
Ardından, fotoğraf veya kamera açısına en iyi girecek; kitleyi kendinize en çok mal edecek; kalabalık tarafından en fazla seçilecek "stratejik mevkileri" hesaplarsınız.
Nihayetinde ise o şiarları hákim kılabilmek için, elinizdeki adam sayısınıza göre, militanlarınızı ikili, üçlü, beşli gruplar halinde kalabalığın içine yaymak taktiğini belirlersiniz.
Üstelik, gerektiğinde imdáda koşacak "seyyar komando" da oluşturursunuz.
Artı unutmayın ki, kelle hesabında ne kadar devede kulak kalsanız dahi siz "profesyonel" bir çatı altındasınız ve de bas bas bağıracak megafondan "Hızır gibi yetişecek" (!) sopaya, bütün álet ve edevat sizin örgütünüzde alestá beklemektedir.
* * *
GÖSTERİ vakti geldiğinde ise yukarıdaki taktik uyarınca herkes "görev"ine gider.
Ve, aynen "Cumhuriyet mitingleri"nde olduğu gibi, eğer büyük çoğunluk "hayat kıvamı"nı korumak kaygısı dışında "apolitik" bir kimlik taşıyorsa, işiniz daha da kolaylaşır.
Kızıl yıldızlı örgüt pankartlarınızı açar ve düzenleyicilerin "ama kurum adı yer almayacaktı" ihtarına aldırmazsınız. "Çeneni kapat" diye de o sopayla tehdit edersiniz.
Háttá, meydana akan kalabalığın eline kendi pankartlarınızı bile tutuşturabilirsiniz.
Meselá, sevgilisiyle öpüştüğünde yan bakılmasından duyduğu rahatsızlığı ifade etmek isteyen ve bırakın AB karşıtlığını, Avrupa sermayeli bir firmada sekreterlik yapan; dolayısıyla da ekmek parasını oradan kazanan bir genç kıza "AB’yi istemezük" şiarını taşıttırabilirsiniz
Yahut, işin "tatavasında olan" ve ebeveynleri yine yabancı sermayeli şirketlerde çalışan diğer bir genç kızı grubuna "bağımsız Türkiye" sloganı attırtabilirsiniz.
Ne birincisi, ne ikinciler, fi káza yukarıdaki talepler gerçekleşecek olsa başlarına nelerin geleceğine dair derin düşüncelere dalacaktır.
* * *
ÖYLE, çünkü kitle psikolojisi anlıktır ve "azılı azınlıklar"ın manipülasyona açıktır.
Bundan yararlanmak için ise ne Stalin Moskova’sındaki Komintern’in "Ajit- Prop Okulu"nda, ne de Hitler Berlin’indeki Goebbels rahlesinde tedris görmüş olmak gerekir.
Eğer kararlı, disiplinli, fanatikseniz, rahatlıkla, örneğin elli bin kişinin toplandığı bir kalabalığa topu topu elli kişiyle damga vurabilirsiniz. En azından kendinize yontabilirsiniz.
Ezici çoğunlukolarak sırf hayat tarzı sahiplenmesi için buluşan kalabalıklara "Ne AB, ne ABD / Bağımsız Türkiye" gibi bir kábus ideolojinin sloganını empoze edebilirsiniz.
Bu sloganın neden "k-á-b-u-s" oluşturduğu konusunu yarına bırakıyorum.