Sanal ve bezgin

Eh, eninde sonunda, Kierkegaard "nick"inin arkasına saklanmış bir "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa"yım! Karşımdakiler müneccimbaşı değil ya, "chat" kimliğimi zikrederken kadınlarda endámlılarını; romanslarda erotikalılarını; muftaklarda zeytinyağlılarını; müziklerde Stravinski’lilerini veya resimlerde Schiele’lilerini tercih ettiğimi duyurduğum için, benim gerçek niceliğimi şıppadak keşfedecekler. Ancak tabii, iş fotoğraf faslına gelince durum değişiyor.

GEÇEN pazar anlattığım gibi, Danimarkalı filozof Kierkegaard’ın ismini kendime "nick" yani takma ad edindikten sonra, oğlumun aracılığıyla ilk "a-be-ce"sini öğrendiğim sanal áleme yelken açıp, internet ortamında bini bir paraya kol gezen "chat" odalarından birisine kaydoldum.

Şimdi ekran önünde ve klavye başında, varolduğu varsayılan insanlarla "sohbet ediyor" (!) olacağım.

Aslına bakarsanız, burada sözü tamamen ters çevirmek gerekiyor, "sohbet bahane", şu lánet olası postmodern zamanların yeni "iletişim kültürü"yle tanışacağım.

*

HEMEN şunu da eklemem gerekiyor ki, yaş, baş; boy, pos; ikámetgáh, tercih gibi, o "varolduğu varsayılan" sanal kişilikler hakkında asgari bilgilerin "ifşa edildiği" (!) ve "profil" denilen çeteleyi tek kelime yalansız doldurdum.

Eh, eninde sonunda, Kierkegaard "nick"inin arkasına saklanmış bir "Sarı Çizmeli Mehmet Ağa"yım!

Karşımdakiler müneccimbaşı değil ya, "chat" kimliğimi zikrederken kadınlarda endámlılarını; romanslarda erotikalılarını; muftaklarda zeytinyağlılarını; müziklerde Stravinski’lilerini veya resimlerde Schiele’lilerini tercih ettiğimi duyurduğum için, benim gerçek niceliğimi şıppadak keşfedecekler.

Ancak tabii, iş fotoğraf faslına gelince durum değişiyor.

*

DEĞİŞİYOR, çünkü herhalde o "profil"e kendi suretimi yerleştirecek değilim!

Daha neler, bari bebekleğimden itibarenki tüm aile albümümü koyayım da, bütün bir "sanal álem" benim familya hayatımla da müşerref olsun!

Devenin pabucu ve her şeyin bir sınırı; bilhassa da "postmodern iletişim kültürü"nün bir "hop dedik" noktası var!

*

MORİZ Jung adında ve o 19. yüzyıl sonu 20. yüzyıl başı Viyana’sının "lánetli" (!); zaten lánetli olduğu için de muhteşem sanat çevresi içinde yer almış olan bir desinatör vardır ki, çok değil, ancak 7-8 sene önce ve bir "refakatçi" aracılığıyla keşfetmiştim.

Yukarıda sözünü ettiğim Egon Schiele’ye ve aynı mekán ve zaman ressamlarına ek olarak, psikanalizin yaratıcısı Sigmund Freud’dan solfejin ihtilalcisi Alban Berg’e uzanan ve varoluş sancısını dehşet modernist bir biçimde yansıtan Orta Avrupa ekolüne mensuptur.

İşte, dediğim gibi 7-8 sene oluyor, söz konusu "refakatçi" bana yine Viyana’dan o Moris Jung’un "Wiener Cafe: Der Litterat" başlıklı deseninden bir kartpostal yollamış ve arkasına da sadece, "aynana bak" yazmıştı.

Doğru, bin defa doğru! Aynam oradan bana kendi suretimi yansıtıyor.

Bacakları kendisine çok uzun gelen ve halinden bezmiş bir adam, "art deco" motifli bir kahve kanapesine kaykılmış, masa üzerindeki boş kağıda değil, diğer bir boşa bakıyor.

O "Ben"im ve ben de "O"!

*

KARTPOSTALI alınca öylesine hayretlere düştüm ki derhal, hem, aslında pek tanınmış birisi olmayan Jung hakkında bütün bilgileri edindim; hem de ne yapıp yapıp, söz konusu desenin daha büyük ebattaki bir röprodüksiyonunu buldum.

Çerçevelettim ve kütüphane önündeki küçük resim sehpasına yerleştirdim.

O gün bu gündür, sabahtan akşama ve geceden gündüze, karşılıklı bakışıp duruyoruz.

"Chat" odasının "profil"inde kendimi "teşhir etmek" için bundan daha gerçekçi, daha inandırıcı ve daha objektif bir ayna olabilir mi?

Dolayısıyla, Danimarkalı filozof Sören Kirkegaard’ın "takma adı" arkasına sakladığım "sanal kişiliğimi" bu defa da, Avusturyalı ressam Moriz Jung’un deseniyle cismánileştirmeye karar verdim.

Kendi "fotoğraf"ımı (!), Viyana kahvesinde kanapeye kaykılmış ve halinden bezmiş adamla yansıtacağım.

*

ANCAK, şu "postmodern iletişim kültürü"nün "manevi" (!) boyutu gibi "maddi" (!) boyutunu da bilemediğim için bir alay teknik sorun çıktı.

Deseni "scanner"dan geçirip "chat" sitesine yerleştirmeye çalıştım, beceremedim.

Aradım, taradım ve internette buldum ki, oradan kopyalamaya kalkıştığımda, yok "copyright" hakkı, yok şifre formülü derken, tekrar yüzüme gözüme bulaştırdım.

İmdadıma yine oğlum yetişti ve bir çırpıda, benim Kirkegaard sanal kimliğimi Jung resminin "sanal varoluş"uyla yekpáre bir bütün kıldı.

Belki diyeceksiniz ki, "Geçen hafta ’chat’e girizgáhı estetik ve bakımlı bir kadın ayağı fotoğrafından yola çıkarak yapmıştın, oysa şimdi de ondan değil kendi fotoğrafından söz ettin."

Doğru ve haklısınız!

Ancak yine de izninize sığınarak, upuzun bacaklı ve boş bakışlı bezgin adam deseniyle, erotika cazibeli ve hoş fotoğraflı kadın ayağı arasındaki "sanal ilişki"yi gelecek pazara bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları