EN sonda söyleyeceğimi en başta da söyleyeyim: "Cihet-i askeriye" haksızdır!
Yani, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt tarafından muhalefet partilerine getirilen polemist eleştiriler, demokrasilerin işleyişine ve adábına sığmamaktadır.
Sırf biçimsel açıdan değil, öz ve içerik bab’ında da sivil rejime zıt düşmektedir.
Ve artı, TSK’yı zedelediği ölçüde, bir de mesleki "lonca" bencilliğini yansıtmaktadır.
* * *
İLKİN biline ki, zaten geçen hafta da uzun uzun yazdım, ben kendi hesabıma CHP ve MHP’nin "Güneş Harekátı"na ilişkin eleştirilerine hiçbir şekilde katılmadım. Katılmıyorum.
Zira, operasyonun "ABD talimatıyla bitirildiği" demagojisi tamamen gerçek dışıdır.
Şovenizmgıdıklayan ucuz ve bayat bir mugalátadır. Jeo-stratejiden de bihaberdir.
Dolayısıyla, yine o zaman vurguladığım gibi, müdahalenin önceden plandığı vakitte ve biçimde bitirildiğine dair Genelkurmay açıklaması baştan sona kadar doğrudur! Ancaaak?
* * *
ANCAĞI şu ki, yukarıdaki türden ucuz ve bayat demagoji yapmak dahil, demokratik rejimler söz ve ifade hürriyeti içerir. Sınırlanamaz. Hele hele, ordu tarafından hiç sınırlanamaz
Kaldı ki, CHP ve MHP o sorumsuz oklarını aslında tabii ki hükümete yöneltilmişlerdi.
Fakat, "alıngan" (!) TSK’nın araya girmesiyle polemik bambaşka bir mecráya kaydı.
Oysa, yalnız bu "müdahil ataklık" bile, söz konusu "demokratik rejim"in Türkiye’de "kitaba uygun" işlemediğini ispatlamaya yetiyor.
* * *
EVET yetiyor ve de delil sırf, diğer çoğulcu ülkelerde "dilsiz dev" diye adlandırılan ordunun bizde sivillerle polemiğe girmek seláhiyetini kendisinde görmesiyle sınırlı kalmıyor.
Hadi bunu şimdilik bir kalem geçelim ama, özde ne derece doğru olursa olsun, TSK’nın "evet, B-E-N çekildim" açıklamasını yapması dahi, işte o "pürüz noktası"nı sergiliyor.
Çünkü bu demektir ki, "Güneş Harekátı"nın en başından en sonuna dek, operasyon boyunca tüm stratejik yetki ve insiyatif Genelkurmay’ın tekelinde olmuş ve de öyle kalmıştır.
"Cihet-i askeriye" hükümete pasif bir "seyirci" konumundan başka rol biçmemiştir.
Zaten, gelişmeleri geriye doğru irdelersek de yukarıdaki durum göz çıkartıyor.
* * *
ÖYLE ve nitekim, çekilmenin Başbakan ve bazı bakanların "sürecek" açıklasından; artı, aynı nedenle Cumhurbaşkanı’nın Afrika gezisini iptalinden hemen sonra gerçekleşmesi, TSK’nın hükümeti káale almadığını; en azından, onu bilgilendirmediğini apaçık ortaya koydu.
Çocuk değiliz, cuk oturduğu için Erdoğan’ın "devam edecek" duyurusuna "gizlilik" kılıfının geçirilmesini yutmuş göründük ama, bunun böyle olmadığını ve Ankara liderine ancak askeri karar uygulanmaya başlandıktan sonra bilgi verildiğini bal gibi biliyoruz.
Zaten, eğer ordu sivilleri bitişten haberdar etmiş olsaydı, Gül gezisini erteler miydi?
Aksi takdirde "ABD dayatması" tezi doğrulanmış olur ve de yalan daniskáya çıkar.
Oysa, Clausewitz’in deyişiyle "savaş siyasetin uzantısı" olduğu içindir ki, her askeri harekátın başlatma, çekilme, tırmandırma gibi her "stratejik" kararını yalnız sivil otorite alır
Ordu onu taktik planda uygulamak; gelişmeler yeni stratejik ihtimal yarattığı anda da, bunu derhal bildirerek aynı sivil otoriteden tálimat beklemekle yükümlüğünü taşır ve nokta!
* * *
EVET evet, "alınganlık" bir yana, son polemikteki "cihet-i askeriye" haksızlığının en birinci noktasını, TSK’nın sergilediği "tekelci" ve "benmerkezci" tutum oluşturuyor.
O halde, muhalefetin iktidarı aslında, buna göz yumduğu için eleştirmesi gerekiyordu.
Böyle bir eleştiriyle de, yerden göğe kadar doğru ve sivil bir ilke savunulmuş olacaktı.
Polemiği yarın "demokrasi adábı" ve "lonca zihniyeti" çerçevesinde ele alacağım.