PARYADAN sayılıyoruz ya, biz gazeteci taifesine tatil matil hak getire... Eh, ağzımız var dilimiz yok, ensemize vurup lokmayı alıveriyorlar.
Eskiden Şeker Bayramı'nda iki, Kurban Bayramı'nda da üç gün bir nebze soluklanmamıza izin verilirdi, çok görüp şimdi onları da gaspettiler.
Yılbaşı için ise böyle bir lüks zaten asla bahşedilmemişti...
* * *
OYSA biz de insan kuzusuyuz. Helal süt emdik. Arife günü mezecide oyalanıp akşam için iki dilim pastırma kestirtmek ve yeni senenin ilk gününde gece mahmurluğunu sürdürüp yazıyı umursamamak neden bizim de hakkımız olmasın ?
Yook, yılbaşı senin neyine efendi, otur ekranın önüne ve yumurtla sütunu!
Peki ama ne yazayım ? Ve, niçin yazayım ?
Zira, doğru mu yanlış mı tam bilemiyorum ama, 1 Ocak'ların gazetelerin en az okunduğu tarihler olduğu söylenir. Tabii, Milli Piyango ikramiyesi hariç...
Dolayısıyla, adettendir, o günkü makale geçen yılın bilançosuyla savılır.
Fakat ben şu melun 2001'le ağız tadınızı berbat edecek değilim...
Ama heyhat, 2002 de uluslararası planda iç açıcı müjdeyle gelmiyor ki !
Üçüncü milenyumun drama tiyatrosunda ilk perde savaş sahnesiyle inmişti, ikincisi de aynı sahneyle açılacağa benziyor. Üstelik, yine aynı yerde !
Anladınız, Hindistan - Pakistan gerilimini kastediyorum...
* * *
BRİTANYA İmparatorluğu'ndan bağımsızlaşan HintAlt Kıtası'nın Hindistan ve Pakistan diye ayrışması benden yaşlıdır. Zaten, beş lambalı ‘Edison’ radyoda işittiğim ilk ajans haberleri de bu iki düşman kardeşin dalaşmasına uzanır.
Şimdi elli yaşındayım, hala aynı haberler... Ve tabii, yine Keşmir sorunu.
‘Ahval-i adiyeden’‘küçük çatışmaları’ (!) saymasak dahi, 1948, 1965 ve 1971, Yeni Delhi ve İslamabad başkentli ülkeler Himalaya'daki plato uğruna daha önce üç defa savaşa tutuştular. Onbinlerce, belki yüzbinlerce insan öldü.
Fırsattan istifade Çin'in 1962'de Ladak kuzeyini kapması; Bangladeş'in ise Pakistan'dan kirişi kırması ise aynı sorunun ‘yan tesirleri’ni (!) oluşturur.
Ve 2002, seferberliğe geçirilmiş iki ordunun savaş mevzilerine girdiği ve sahra topçularının ayar gülleleri atmaya başladığı bir konjonktürle başlıyor.
Ayranı yok içmeye tankla gider cenk etmeye, Alt Kıta'nın zavallı paryaları kapıştı kapışacak diye de, işte biz gazetecilik branşının bir o kadar zavallı paryaları şu canım yılbaşını ister istemez teyakkuzda geçiriyoruz.
İzninizle, böyle sorunun da, böyle mesleğin de içine turp suyu sıkayım!
* * *
HAKLI haksız tartışmasına girmeyeceğim, çünkü Keşmir meselesi de Kıbrıs veya Ortadoğu gibi öylesine uzun zamandır sürüyor ki, başını kıçını kaçırdım.
Fakat farkındayım ki bu son gerilim, orada hiç rahat durmayıp daima İslami tedhişçileri Hindistan'a karşı kullanan Pakistan'ın Afganistan rantı sayesinde uluslarası piyasada değerlenmesinden ; buna kızan Yeni Delhi'nin de ‘madem ABD Taliban’ı hakladı, ben de Paki tedhişçileri ya kendim haklarım; ya da burnunu sürte sürtebizzat İslamabad'a haklattırırım' demesinden kaynaklanıyor.
Evet, Bush'tan Chirac'a bilumum Batı liderleri telefon ahizesine yapışıp iki tarafa da ‘itidal’ tavsiye ettiler ama, faydası olacak mı, emin değilim...
Dolayısıyla, dün gecenin tatlı rehavetiyle bugün öğleye doğru uyanmaya tenezzül buyurduğunuzda, ağzımdan yel alsın, ‘Hint zırhlı birliklerinin yarma tarruzu Pakistan topçusunun ateşiyle karşılaşıyor’ haberini işitebilirsiniz.
Peki, o savaş paryaları haberini size kim vermiş, kim yorumlamış olacak?
Şüphe mi var, zat-ı alileriniz vur patlasın çal oynasın yaparken, muharebe alanında, kamera arkasında, ekran önünde nöbet tutan biz gazeteci paryalar !
Sizlere mutlu bir yıl ve siper nöbetindeki paryalara barış izni diliyorum.