O enfes "kelimebaz"lığıyla "Taraf"ta sözcüklerin cemaziyelevvelini soyup soğana çeviren Sevan Nişanyan’ın işine karışmak gibi olmasın ama, "pabuç" Farsça kökenlidir.
Ama bunu sonra öğrendim. Uzun müddet, Arabiden indiğini sanmak gafletine düştüm.
Yanılgımın nedeni de şundan kaynaklanmıştı:
Frenkler, özellikle de Fransızlar, hayli manidar biçimde ve ikide bir, "babuş" derler.
Ben de hep düşündüm ki, bu deforme şekil o lûgate sömürgecilikle birlikte girmiştir.
Eh olur a, Napolyon’dan itibaren coğrafyasına tecavüz edilen Mağribi ahali "pabuç"a benzer bir ifade kullanıyordur da, terim oradan Voltaire lisanına arz-ı endám eylemiştir.
***
TABİİ neden sonra farkettim ki, yukarıdaki mantığım baştan sona kadar yanlıştır!
Be adam, o sömürgecilikten önce yazılmış ilk "oryantalist" seyyahları okumadın mı?
Káh bizim payitahtımızı, káh Acem diyarını ballandıra ballandıra anlatan onca kitapta da "babuş" ifadesi geçmiyor mu?
Bu takdirde, demek ki, kelimenin ne Mağrib’le, ne de kolonyalizmle ilişkisi olabilir.
Belli ki, Türki veya İrani álemlerden kaynaklanmaktadır.
Dolayısıyla, yukarıdaki olgu neden sonra akılsız başıma dank edince kökeni araştırmak ihtiyacını hissettim ve de sözcüğün Farsçadan indiğini nihayet öğrenmiş oldum.
***
TAMAM Farsçadan iniyor ama, yine de ayan beyan ortada ki biz bu kelimeyi hanidir ve hanidir kendimize maletmişiz. Hem de şöyle böyle değil, etle kemik gibi birleşmişiz.
Nitekim, epey unuttuklarım da çıkacaktır ama, şimdi aklıma ilk gelenleri sıralıyorum:
"Papucu dama atılmak?" "Pabuç bırakmamak?" "Pabucu ters giydirmek?" "Pabuç kadar dili olmak?" "Pabucu eline vermek?" "Pabucu pahalıya satmak?"
Say Allah say, deyimlerin sonu bir türlü gelmiyor.
Tabii bunlara bir de, başına her hangi bir isim getirildikten sonra "... pabucu yarım / Çık dışarı oynayalım" diye temposu tutulan çocuk tekerlemesini eklemek gerekir.
Sanıyorum ki, o Farsça dahil "pabuç"un bu kadar çok kullanıldığı diğer bir dil yoktur.
***
HER neyse,tabii ki anladınız, bütün bunları, Iraklı gazeteci Muntazır El Zeydi’nin yaradana sığınıp, Bağdat’taki basın toplantısı sırasında, anlı şanlı ABD Başkanı George Walker Bush’un kafasına pabuç fırlatmasından dolayı düşündüm.
Kabul, isabet etmedi ve Bush hiç beklenmedik bir bedeni ve ruhi atiklik gösterdi.
Hem başını eğerek hedef olmaktan kurtuldu; hem de "42 numaraydı" diye devam ederek gayet "spirituel" (!); háttá soğukkanlı İngilizler gibi "flegmatik" davrandı.
Ama hiç şüphesiz, bu "vukuat" modern tarihe yazılan ikinci "pabuç eylemi" oldu.
Evet evet, bunun bir de birincisi vardı ki, isterseniz onu da hatırlatayım.
***
EFENDİM, benim de "radyo günleri"nden hayal meyal anımsadığı bu ilk "pabuç eylemi"nin kahramanı, dönemin Sovyet lideri Nikita Kruşçov’tur.
1960 güzündeki BM oturumu sırasında Filipin delegesine çok kızmış ve ayağından poturunu çıkarttığı gibi, onu kürsüye vura vura "sus emperyalist uşak" diye tempo tutmuştu.
Sümerbank tipi Rus imálatından o pabuçun sarı olduğunu da hatırlıyorum ama, Bush’un yaptığı türden bir açıklama gelmediği için, hazretin kaç numara giydiğini bilemeyeceğim.
Ve tabii yine aynı dönemde, tıpkı şimdiki Bağdat olayı ertesinde olduğu ve olacağı gibi, "Mister K" lákaplı sempatik Ukraynalının jesti haftalarca gündemden düşmemişti.
Lákin Kruşçov azledildi ve hem kendisinin, hem de skandalın "pabucu dama atıldı".
Eh, zaten "pabucu eline verilmiş" olan Bush’un vukuatı için de aynı şey geçerlidir.