RİCA ederim, Halepçe’yi bilmiyormuş ve sonradan öğrenmişmiş.
Beşbin Kürt masumunun gazlanarak katledildiğini gazetelerde okumuşmuş.
Aman ağam, aman paşam, aman Saddam’ım, öyle diyorsan tabii ki öyledir. Senin lafına inanmamak kimin ne haddineymiş?
Zaten eminim, Irak ordusunun 1980 sonbaharında İran’a kalleşçe saldırdığını da, aniden ‘ya lelli’yi kesip anonsu yapan Bağdat Radyosu’ndan işitmişsindir.
On sene aynı ordunun bu defa kaşla göz arasında Kuveyt’i işgal ettiğini ise, artık ‘CNN’ yayına başlamış olduğundan, Amerikan televizyonundan duymuşsundur.
Sözün senettir Saddam’cığım ve de mutlaka mahkeme seni beraat ettirecektir.
Bir de haksız yere kodese tıktığı için zat-ı devletlûsuna tazminat ödeyecektir.
* * *
TRAJİ-komik şaka bir yana, aslına bakarsanız, önceki günkü Saddam Hüseyin bana hiç mi hiç yadırgatıcı gelmedi.
Ne Bağdat’taki Mircan camii şerifinin minare kılıfına sığmayan o korkunç yalanları; ne de duruşma salonundaki rezil küstahlığı ve megalomanlığı beni şaşırttı.
Bu, bütün despotların, bütün diktatörlerin, bütün tiranların mayasında vardır.
Alçaklıkta ve zulümkárlıkta belirli bir seviye aşılmışsa, artık geri dönüş yoktur.
‘Sukût ikrardan gelir’, yani sessizlik suçu kabullenmektir sözünü yargıç gibi suçlu da bildiğinden, bu ikincisi ‘en iyi savunma taarruzdur’ taktiğini benimser.
Genel stratejiyi ise o yargıcın‘meşruiyet taşımadığı’ ve uygulanan hukukun ‘muzafferler adaleti’ne tekabül ettiği temeli üzerine oturtur.
Zaten de modern tarih bunun örnekleriyle doludur.
* * *
EVET evet, Bağdatlı Harami kendisinden önceki zalimlerin izini aynen sürüyor
Nitekim, 2. Savaş ertesinin Nüremberg Duruşmaları’nda da Nazi elebaşısı Goering tıpkı Saddam gibi, Yahudi soykırımından haberdar olmadığını söylüyordu.
Bir de, ‘siz, zaferinizin adalet terazisisiniz’ diye yerinde ter ter tepiniyordu.
Çok daha yakında ise, Sırp katil Miloseviç şu an Lahey’deki savunmasını aynı inkarcı belagat ve aynı ‘gayr-ı meşruluk’ iddiası üzerine kurmuyor mu?
Yargılanma tarzlarının fazla hukuki olduğu söylenemese de, faşist Mussolini leşi paçasından asılana ve kızıl Çavuşesku beynine mermi yiyene dek, tıpkı Tıkrıti aşiret reisi gibi, küstahlığı ve megalomanlığı son ana kadar sürdürmemişler miydi?
İşte Saddam Hüseyin de seleflerinin strateji ve taktiğini uygularken. ‘muzafferler adaleti’ temasını işleyerek ‘tribünlere oynuyor’.
O tribünlerde bulup bulacağın alkış, kendilerini ‘Saddamcı Atatürkçü’ ilan eden ve Halepçe kıyamını örnek alıp son sayı dergilerine ‘Kürtten millet, aşiretten devlet olmaz’ manşetini atan ırkçı reziller ve iktidarda bulunduğun sırada ajan provokatör olarak beslediğin ‘Karanlıkcı Maocular’la sınırlı kalmaya mahkumdur.
Gerisi boştur ve de göreceğiz. En olumlu encamın Miloseviç’e benzeyecektir.
Oyna Saddam oyna, Bağdat mahkemesindeki o alçak laf ebeliğine oyna!
Son gülen iyi gülecek ve son oynayan da zil takıp oynayacak!
NOT: Yunanistan’ı ‘Euro 2004’ zaferinden dolayı kutluyor ve Türkiye’deki yüreklerin pazar günü dost ve kardeş ülkenin şampiyonluğu için çarpacağına inanıyorum.