DOĞRUSU, ben "ulusalcı" etiket taşıyan malûm "komplo teorisyenleri"nin yerinde olsaydım, Mersin’deki emekli albay için de derhal ve acilen bir senaryo üretirdim.
Ne bileyim ben, subay eskisinin bir "AB muhibbi", bir "Süper NATO mensubu", bir "Derin Amerika provokatörü" falan olduğunu söylerdim ki, zevahir biraz kurtulabilsin.
Aksi takdirde, yandı gülüm keten helva!
* * *
ÖYLE, çünkü çizmenin çok fazla aşıldığı durumlarda yegáne "aklanma yöntemi"ni, baltayı taşa vurmuş olan kimseyi ister istemez "fedá etmek" taktiği oluşturur.
Düne kadar aynı yolda yürüdüğünüz şahsa birden "ajan" etiketi yapıştırırsınız.
Temize çıkabilmek için, sanki o sizin bünyenizden değilmişmiş tavrını takınırsınız.
Dolayısıyla, "ulusalcılar" işte bu iyiliğimi unutmasın, şimdi onlara tiyo fısıldıyorum.
Aman aman, bağrınıza taş basın ve Mersin’de "Kuvva-ı Milliye" yeminini ettirten şu emekli apoletliyi hemen "sahte ulusalcılık"la (!) suçlayın. Yahut başka bir şey uydurun.
Söylemesi benden, yoksa albay eskisi tarafından kırılan potlar kolay teláfi edilecek.
* * *
EVET öyle, zira insaf eyleyin, işte tam "Türk milliyetçiliği ırkçı mıdır, değil midir" tartışmaları sürerken, hazret kalkıyor ve sırf "öl ve öldür" diye yemin ettirtmekle kalmıyor.
Üstüne üstlük bir de, bayrağa, Kûr’án’a ve piştova el bastırtırken, "dönme olmayan Türk oğlu Türk" diye bilhassa vurgulamaya yaptırtıyor.
Buyrun bakalım ve de şimdi ayıkla pirincin taşını!
Eh, İsmail Cem’e karşı "Sabetaist ajan" kampanyası düzenlemekten "Kürt bakkala gitme" seferberliği başlatmaya, "ulusalcı" takımın "ırkçılık" sicili zaten göz çıkartıyor.
Ve de işte şimdi Mersin’deki hazret kalkıyor ve o "ulusalcılık" adına avenesini takdis ederken, "dön-me ol-ma-yan" diye "iftihar" (!) çığlıkları atıyor ki, artık ne diyeceksiniz?
* * *
NE diyeceksiniz ve hangi mazareti uyduracaksınız, zira Darwin’in "evrim teorisi"ni ister biyolojik, ister sosyolojik açıdan yorumlayın; yahut İmparatorluğumuzun "devşirme", "acemi oğlan", "yeniçeri" kurumlarına uzanın, "dönme" kavramının tek bir tarifi vardır.
Tıpkı, etnisitenin ve ırkiyátın da tüm dünya dillerinde tek bir tane tarifi olduğu gibi!
Ve o "dönmelik" de, o etnik ve o ırki bir "A" kökeninden "B"ye geçişi tanımlar.
Artı, biliyoruz ki, tarihte bu tasnifi yapmış yegáne rejim Hitler Nazizmidir.
* * *
İMDİİ, şunu soruyorum ki, Uzak Asya’dan Anadolu’ya en kabadayısı bin çadırla gelip bugün seksen milyona ulaşmış olan insanların içinde "halis" ve "safkan" Türk kimdir?
Bunlar nasıl bulunur? Hangi kıstaslara göre keşfedilir?
Eğer ilk "etno coğrafya"dan hareket edersek, o halde, hafiften çekik gözlü ve çıkık elmacık kemikli insanlar dışındaki bütün herkesi "dönme" (!) saymak kaçınılmazlık arzeder.
Ve bu takdirde de "ulusalcı" albay eskisine Allah yardımcı olsun, Rumeliliyi, Kürdü, Pomağı, Çerkezi, Karamanlıyı, Ermeniyi, Pontosluyu ayıklayayım derken, n’eyleyecektir?
Haa, tabii zat-ı muhteremleri "bilimsel" (!) yöntem kullanıyor, yani Rıza Nur gibi elinde pergelle köylü kafatası ölçüyor; yahut Afet İnan gibi aynı işlemi, láhdini açtığı Mimar Sinan üzerinde gerçekleştiriyorsa, aman komutanım bir zahmet, benimkine de bir bakıverin!
* * *
ŞAKA bir yana, yukarıdaki olayın dehşet boyutunu ve "ulusalcılık" marjinalizminin ne vahim korkunçluklara götürdüğünü görmemek için kör olmak gerekiyor.
Konuyu yarın "Türk milliyetçiliği ırkçı mı, değil mi" çerçevesinde işleyeceğim.