Liderler, tanrılar ve ibadetler

ŞEYTAN kulağına kurşun, Castro Küba’sı bir ve Kim Jong İl Kuzey Kore’si iki, bu çifte kızıl hanedan dışındaki hiçbir ülke "lider kültü" konusunda bizim elimize su dökemez

İran’daki Humeyni, Çin’deki Mao, Suriye’deki Esad fetişizmleri dahi, Mustafa Kemal’e r-a-ğ-m-e-n ve onun adına dayatılan tapınma yanında zemzem suyuyla yıkanmış kalırlar.

Fakat doğru, takvimi bile anasının ismine vaftiz eden Niyazof Türkmenistan’ı ciddi bir riziko olarak belirmişti ki, Allah’tan rahmete kavuştu da üçüncü rakibi çabuk savmış olduk.

* * *

BİZİM de az - çok dil pelesengi ettiğimiz ve aslı "cultus" olan yukarıdaki "kült" kelimesi çağdaş siyasetbilim lûgatinde, "kişi putlaştırması"nı vurgulamak için kullanılır.

"Kültür"ü de türetmiş olan bu sözcük, Latincede toprağı ekmek - biçmek, sonra da tahılını ve meyvesini toplamak fiilini tanımlayan "colere" mastarından iner.

Başka bir deyişle, burada bir alışveriş; bir emek - ürün ilişkisi mevcuttur.

Artı, yaşamak için zorunlu bir hayat mücadelesine duyulan "kutsal saygı" vardır.

* * *

NİTEKİM, gel zaman git zaman, yukarıdaki maddi "kutsal" manevi boyut kazandı.

"Colere" fiilinin "cultus"e dönüşmesi, "dünyevi"den "uhrevi"ye geçişi de getirdi.

Yani bu defa, insanın metafizik "kutsal"la sürdürdüğü ilişkiyi tanımlar oldu.

Dolayısıyla da, tapınmak ve iman ve ibadet etmek durumlarını belirlemeye başladı.

Eh, nasıl ki o insanoğlu toprağı ektiğinde ödülünü hasatla alıyor, tanrılara veya Tanrı’ya tapındığı takdirde de bunun mükafatını saadet, huzur yahut cennet olarak toplayacak.

Zaten, Batı lisanlarının pek çoğunda söz konusu kelime ibadet anlamında kullanılır.

Pagodda tütsü, kilisede ayin, camide namaz, bunların hepsine "kült" denilir.

Her halükarda da, sözcük mutlaka d-i-n hissiyatı arzeden bir mukaddesatla donatılır.

* * *

İŞTE, yukarıdaki "lider kültü"nden söz ettiğimizde de aynı tapınma, aynı iman ve aynı ibadet içgüdülerini çağrıştırmış oluyoruz. Onlardan medet umulmasını kastediyoruz. Çünkü bu "kült" de bir kutsallık, bir dindarlık, bir maneviyatçık dayatır.

Şu farkla ki, o kutsal laik, o din seküler ve o maneviyat da maddi bir çehreye bürünür.

Ve, tapınmamız ve iman ve ibadet etmemiz istenen kişi, lider, önder isterse en ultra laik, en süper ateist, en şüpheci agnostik kimliği yansıtsın, buradaki d-i-n-i-l-i-k değişmez!

* * *

DEĞİŞMEZ, çünkü herhangi bir dünyevi insanı ve fikri dogma, tabu, put, totem gibi metafizik mukaddesatlara has simge ve özelliklerle donatırsanız, ipin ucu kaçmış demektir.

Buradan itibaren "rasyonel akılcılık"tan falan bahsetmeyin! Çarpılırsınız.

Zira buradan itibaren, şeklen laik ama ruhen teolojik bir i-m-a-n benimsemişsinizdir.

Aynı kod ve sembolleri kullanarak İncil "Tekvin"ini "haláskar nutku"na; Mesih ikonasını "ulu önder" posterine; cami huşuğunu kabir nöbetine; Buda büstünü de "kurtarıcı heykeli"ne dönüştürdüğünüz takdirde, seküler biçimde tapınan, yakınan, inanan fakat aslında yukarıdaki "kült"ün tá kendisinini uygulayan bir din sistematiği oluşmuş oluşturursunuz.

Üstelik bir de, taşçı kalfası ve "Atatürk heykelleri rekortmeni" (!) hazretin iftiharla yaptığı ve anlattığı gibi, "çatık kaşlı Tanrı"yla korkutmaya çalışırsanız, yandım Allah!

* * *

YANDIM Allah, zira göz adabının ırzına geçmek bir yana, "dünyevi kutsal" empoze etmek, manevi Tanrı’ya inanların "uhrevi kutsal"ını rencide eder.

Tepki ve yangın körükler

O tepkinin "Atatürk’ü değil Humeyni’yi seviyorum" raddesine varmasına çanak tutar.

Oysa, hiçbir semávi Tanrı kendini dayatmaz!

Dünyevi fáni de tanrılık dayatamaz!

Semávi ve dünyevi, tanrıları yalnız "kült" ibadetlerden medet uman insanlar dayatır.
Yazarın Tüm Yazıları