Paylaş
Genel inancın tersine, Cermen yayılmacılığının tarihi kökenleri Alman birliğini gerçekleştirmiş Kaiser 1. Wilhelm ve Bismarck dönemine uzanmaz.
Çünkü her iki devlet adamı da bu birliği 1871 yılında hayata geçirdikten sonra itidalli statüko siyasetleri uygulamış ve yayılmacılıktan kaçmışlardır.
Saldırganlık, İttihatçı Enver ve şurekasının bıyıklarını bile taklit ettiği çolak 2. Wilhelm'le birlikte Berlin kançılaryasına hakim olmuştur.
Von Treitsche'nin ilk teorisini yaptığı ‘İlahi Savaş’ ideolojisi 19. asır nihayetinde Amiral von Müller tarafından güncelleştirilmiş ve dünya hakimiyeti anlamındaki ‘Weltmacht’ sözcüğü Prusya militarizminin şiarına dönüşmüştür.
Rusyalara doğru genişlemeyi hedefleyen ve Doğu Siyasetini tanımlayan ‘Ostpolitik’ ise aynı ‘Weltmacht’ fikri içinde coğrafi bir unsur oluşturmuştur.
Enver avenesinin bizi de sürüklediği Büyük Harp bundan dolayı patlamıştır.
* * *
ANCAK, ne ‘Weltmacht’, ne de ‘Ostpolitik’, lügatte ‘hayati alan’ anlamına gelen ‘Lebensraum’la aynı şey değildir. Nüansın ötesinde, önemli fark vardır.
Zira, yukarıdaki ilk iki terim son tahlilde 19. yüzyıl emperyalizmlerinin Cermen varyantıdır. Irkiyatçı dürtü de öz itibariyle geri plandadır.
Her halükarda, ‘Weltmacht’ ve ‘Ostpolitik’ soykırım savaşı çağrıştırmaz.
Ama ‘Lebensraum’ kelimesi, tam tersine, muazzam bir kabusla özdeşleşir.
Terminolojiyi ‘Kavgam’ kitabında bir dış siyaset motoruna dönüşteren ve bunu da ‘Ari ırk’ safsatası üzerine oturtan lanetli şahıs Adolf Hitler'dir.
Dolayısıyla, Alman devleti ve ulusu ‘Lebensraum’ sözcüğünün kullanımı konusunda son derece hassastır ve bu hassiyetinde yerden göğe kadar haklıdır.
Yine dolayısıyla, Başbakan Mesut Yılmaz'ın Bonn siyasetini eleştirirken söz konusu deyime başvurması vahim bir pot, en azından büyük talihsizliktir.
Örnek varsayımlı bir kıyaslama yaparsak, bu ifade en hafifinden, her hangi bir yabancı liderin Türkiye'nin Güneydoğu siyasetine ok yöneltirken İttihatçı şurekanın ‘tehcir’ sözcüğüne atıfta bulunması gibi bir şeydir ki, böyle bir saygısızlık son derece haklı olarak Ankara'nın yoğun tepkisine yol açacaktır.
Kaldı ki günümüz Almanya'sının ‘Lebensraum’la benzeşen politikası yoktur.
* * *
YOKTUR, çünkü en önce, modern Alman ulusu derin bir özeleştiri yapmıştır.
Zülfü Livaneli'nin de vurguladığı gibi, tüm sondajlar Cermen yurttaşların diğer Avrupa halklarından çok daha az milliyetçi olduğunu ortaya koymaktadır.
Zaten bu yüzdendir ki, Federal ordunun barışgücü olarak bile dışarıya gönderilmesi ancak üç yıl önce ve yoğun kavgalar ertesinde onaylanabilmiştir.
Üstelik, diğer hiç bir AB devletinde olmadığı kadar güçlü olan ve hükümete aday gözüken ultra pasifist Yeşiller son kongrede bu onayı da reddetmişlerdir.
Öte yandan, Almanya'ları birleştiren fakat Polonya ve Çekya sınırlarının değişmezliğini de taahhüt eden Şansölye Helmut Kohl, özellikle Fransa'yla birlikte davranarak ülkesini AB ekseninde tutmaya büyük özen göstermiştir.
Genscher diplomasisinin eski Yugoslavya'da sergilediği gaflet ise militarist bir ‘hayati alan’ saldırganlığından değil, ekonomik dev - siyasi cüce kimlikli Federal Cumhuriyet'in yeni tür bezirganlığından kaynaklanmıştır.
Mevcut iktisadi ‘Ostpolitik’in bırakınız ‘Lebensraum’un ‘Ari ırk’ faşizmiyle, 2. Wilhelm'in ‘Weltmacht’ yayılmacılığıyla dahi benzeşmesi yoktur.
Nitekim, kuyruk acısından dolayı Cermenler konusunda en duyarlı olan Rusya bile Almanya'yı her hangi bir ‘Lebensraum’ peşinde koşmakla suçlamamaktadır.
Tam tersine, uyuşukluğundan dolayı Bonn başta ABD, diğer müttefikler tarafından ‘fırçalanmaktadır’.
Daha Aktif davranması için sıkıştırılmaktadır.
Türkiye'nin Federal Almanya'yı eleştirmek hakkıdır.
Ama bu eleştirilerin somut temele oturması gerekmektedir ve tüm devletler gibi Almanya'nın da kendi ulusal onuruna saygı beklemesi doğaldır.
Paylaş