PAZAR günü Kuzey Kore’de gerçekleşen önemli olaydan haberiniz oldu mu?
Yok, şimdilik kaydıyla kalbinizi ferah tutun. Pyongyang henüz savaş baltası çıkarmadı. Yakın tarihin en korkunç totalitarizmiyle özdeşleşen bu eşkıya devlet ne yeni atom şantajı yaptı, ne yeni Güney Kore gemisi batırdı, ne de ajanlarına yeni mülteci katlettirtti. Hatta 2003 Ocağındaki gibi Bulgarya’dan Türkiye’ye diplomatıyla esrar da kaçırmadı. Çünkü bayram vardı, o halde bunun yüzü suyu hürmetine Deccal Kore elini tek tuttu.
BU bayram “komünist hanedan”ın yeni veliahdını halka tebliğ etmek için düzenlendi. Evet “komünist hanedan”, zira Kore Emekçiler Partisi’nin “Aziz Lider” lâkaplı önderi Kim Jong-Il despot tahtına, “Güneşin Kızıl Yarısı” sıfatıyla anılan ve öldüğünde de “kuşların bile kederden şakımayı kestiği” (!) pederi Kim Il-Sung tarafından oturtulmuştu. Zaten de yenge, hala, dayı, damat falan, burada bütün köşeler familyaya dağıtılmıştır. Her neyse, kıtlıkta kırılan ahali işi yamyamlığa vardırmak zorunda kalsa bile Karun gibi yaşayan “Aziz Lider” her halde özel fıçılarda getirttiği beş yıldızlı Fransız konyaklarıyla harap olduğunun farkına varmış ki, zahir takdir-i ilâhinin yaklaşmakta olduğunu hissetti. Dolayısıyla, tuttu en küçük mahdumunu aniden varis ilân ediverdi.
EVET evet, baba adı sanı meçhul üçüncü nesil bir Kim Jong-Un’u hem “orgeneral” rütbesine çıkartıverdi, hem de rejimin dizginini tutan ordu denetleme komitesine üye yaptı. Ve sözünü ettiğim bayramda, yani komünist partisinin 65. Kuruluş yıldönümünü için düzenlenen devasa askeri törende, selef kral halef kralı ilk kez “tebaası”na tanıttı. Tabii aynı “tebaa” da verilen komuta uyarak “genç generalimiz, sana uzun ömürler, sana canımız feda, sana kalbimiz seda” diye hep ağızdan anırmaya başlayıverdi. Bu arada dün öğrendiğim son bilgiyi de ekleyeyim. Meğer yukarıdaki miras meselesi Kim familyası bünyesinde kıyametler kopartmış. Jong-Un’un yandaşları en büyük oğul Kim Jong-Nam’a başarısız suikast düzenlemişler ama Çin araya girince iş tatlıya bağlanmış. O halde, ancak şimdi çıkartabiliyorum ki, demek tıpkı rahmeti pederi gibi uçaktan ödü kopan Jong-Il’in tam veraset açıklamasından önce trenle çabucak Pekin’e gidip gelmesi, yukarıdaki kumpasları hale yola çıkmak ve tosun oğlunun tahtını garantiye bağlamak içinmiş.
İMDİİ, komünist totalitarizmi “delirium” raddesine vardırarak ancak Ortaçağ kökenli feodalite ve krallıklarda mevcut “ilâhi veraset” yasasını dahi bir “kızıl hanedan” olarak hortlattıran böylesine korkunç, böylesine dehşet, böylesine rezil rejime dost olunabilir mi? Heyhat, olunabiliyor! Hem de başka yerde değil de Türkiye’de olunabiliyor! Hadi, “ABD emperyalizmine maşa Güney Kore’ye karşı Kuzey’deki ‘sosyalizmi’ (!) destekliyoruz” diye ahkâm kesen zavallı bir “sol”un genel ve soyut ahmaklığını geçelim. Ama bir de, binde sıfır virgül küsurat destekli ve lider takımı “Ergenekon”dan Silivri’de zanlı şu “Maocu?ulusalcı” particiğin kurdurtmuş olduğu bir “Kore Dostluk Derneği” var. O cenenneme hanutçu geziler düzenliyor ve o “ulusalcılar”a methiyeler ısmarlatıyor. Üstelik, zaten hepsi yukarıdaki parti numunesinden devşirilmiş dernek yönetim kurulundaki bir üye de Marmara Üniversitesi’nde iletişim dersi veriyor. Düşünebiliyor musunuz, aynı iletişimin yeryüzünde en sıfır, en sıfırın da altında sıfır olduğu karanlık, kapkaranlık bir ülkenin “dostu” bizim çocuklarımıza iletişim öğretmektedir. Breh breh breh, belki de “Güneşin Kızıl Yarısı”, “Aziz Lider”, yahut “Genç Generalimiz” unvanlarının ne de denli “modern” iletişim sloganı olduğunu anlatmaktadır. Aman güneşin “sönük” yarısı, bizi şu Kuzey Kore’nin “iletişim dersi”nden muaf tut!