ÜLKEMİZ Kürtleri Türkiye Cumhuriyeti’nden ayrılmak istiyorlar mı?
Farklı devlet kurmak veya Irak Kürdistanı’yla birleşmek gibi bir hedef güdüyorlar mı? Hayır! Bin defa hayır! En kötümser cevap dahi hiç olmazsa kısa ? orta vade için yine hayırdır ki, nokta! Çünkü PKK sempatizanlarının önemli bölümü de dâhil Kürt kökenli yurttaşların ezici çoğunluğu aynı Türkiye’yi göğüslerini gere gere vatan addetmek iradesiyle yanıp tutuşuyorlar Yeter ki o “yurttaş” hakkına evrensel anlamda ve kolektif biçimde sahip olabilsinler!
YUKARIDAKİ kesinkes verdiğim “hayır” cevabı bazılarına çok iyimser gelebilir. Hatta “saftirik” diye de yorumlanabilir. “Kendi öznel arzularını nesnel gerçeğin yerine koyuyorsun ve hayal âleminde yüzüyorsun” gibisinden eleştiriler getirilebilir. Ve de doğru, çeyrek yüzyıldır süren iç savaş hâlâ bitmediğine; artı, Güneydoğu’daki belediye binalarına Türk bayrağı yanında Kürt bayrağının da çekilmesi türünden temenniler artık açıkça dile getirildiğine; daha artı, “bölgesel otonomi” talepleri dahi yine artık alenen telaffuz edilmeye başlandığına göre, bana yönlendirilebilecek o “iyimser”, “afaki” veya “saftirik” eleştirilerini ilk bakışta normal karşılamak ve yadırgamamak gerekiyor.
OYSA aksine, zaten aslında hiç iyimser olmayan ben burada da sonsuz gerçekçiyim. Ve afaki değil gözlemci; saftirik değil “cingöz” (!) davrandığım içindir ki, en baştaki “Kürtler Türkiye’den ayrılmak istiyor mu” sorusunu mutlak bir “hayır”la yanıtladım. Ancak dikkat ettiyseniz, biri nicel, biri de nitel olmak üzere iki ayrı vurgulama yaptım. Kabul, müneccimbaşı olmadığım için tabii ki öyle çok uzak gaiplerden fetva veremem. Ama yine de “kısa? orta vadede” diye belirli bir zaman sınırlaması getirdim. Ardından, “o yurttaş haklarına evrensel anlamda ve kolektif biçimde sahip olmaları kaydıyla” diye, özünde çok geniş kapsam içeren ikinci bir önşart daha ekledim. Birincisinden, yani zaman faktöründen başlayalım.
MADEM varsayımdan yola çıkıyoruz, bu takdirde ilkin şunu vurgulamak gerekiyor. Ne bağımsız bir Kürdistan, ne de Kuzey Irak’a yamalanmış bir “Büyük Kürdistan”, o kısa ? orta vade Türkiye Kürtlerine alternatif sunabilir. Asla ve asla seçenek oluşturamaz! Bırakın seçeneği, şu an Güneydoğu’nun en geri yörelerinde veya Batı’nın en “lumpen proleter” varoşlarında oturanlar için bile, ütopik ve hayali bir cazibe merkezi dahi olamaz. Alay mı ediyoruz, zaten önemli bir bölümü aynı Batı’da yaşayan ve Türkiye’nin hem üretim, hem pazar ekonomisiyle tümüyle bütünleşmiş olan ülke Kürtleri, sanki refah kriterleri hiç umurlarında değilmiş gibi, akla esti diye bağımsız bir Kürdistan’ı tercih edecekler. İnsaf! O Türkiye Kürtleri deli veya mazoşist midir ki, bugün sahip oldukları standartları kat be kat aratacak; aynı Batı’nın sermaye, yatırım ve teknoloji transferinden mahrum kalacak; denize çıkışı bulunmayacak; etrafı hasım devletlerle çevrelenecek böyle bir bağımsız veya “Büyük” Kürdistan uğruna, asırlardır kader birliği yaptıkları halk ve devletten ayrılacaklar? Bu tür bir şüphe, kaygı ve korku en önce Kürtleri aptal yerine koymak anlamına gelir!
TEKRARLIYORUM, baştaki ikinci şart gerçekleştiği, yani Kürt yurttaşlar o yurttaş kimliğiyle “tam ve kolektif biçimde” donandığı takdirde, kısa ? orta vadede Türkiye’nin bölüneceğini, çatlayacağını, patlayacağını falan düşünmek ancak hezeyan oluşturur. Abestir. Kabul müneccim değilim ve zaten de etnik irrasyonalizmler “hayat boyu garanti” (!) kredisi açmaz ama, yukarıdaki o şart o hayata geçerse görünür gelecekteki riziko sıfırdır! Rizikolu durumu, yani Kürt sorununun aynı “yurttaş” boyutunu yarına bırakıyorum.