ELDE var dört, AB, ABD ve İngiltere’den sonra şimdi de Almanya, Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in şahsında KKTC lideri Talát ile temas gerçekleştirmek arifesindeymiş.
Kabul, dün Ertuğrul Özkök’ün verdiği bu haber resmi "tanıma" anlamına gelmiyor.
Ama, resmi "ta-nı-ma-ma" tabusunu da dördüncü defa paramparça ediyor.
Brüksel, Washington, Londra, Berlin derken artık eli kulağındadır, Kuzey Lefkoşa muhtemelen diğer Batı başkentleri nezdinde de "de facto" türden bir fiili kimlik kazanıyor
Ve, yukarıdaki tüm gelişmeler 24 Nisan 2004 Referandumu’nun meyvelerini sunuyor.
* *Ê*
ÖYLE, çünkü eğer Adalı soydaşlarımız o tarihte sağduyuyla davranıp "Annan Planı"na "evet" dememiş ve "Mister No"Rauf Denktaş’ın her zamanki "tavsiye"lerini (!) dinlemiş olsalardı, tabii ki Ankara ve "fasulyeler" hariç, hiçbir KKTC lideri uluslararası planda hiçbir devlet yöneticisiyle yüzyüze gelemeyecekti.
Bırakın şimdiki gibi kapıdan karşılanmayı, o kapılara içeriden çifte kilit vurulacaktı.
Zaten, sorarım, aynı Denktaş aynı KKTC’ye 1983’te "cumhurbaşkanı" (!)seçildikten sonra,toplam tam yirmi yıl boyunca, Talát’ın yalnız son iki yılda gerçekleştirdiği "gayr-ı resmi devlet temasları"nın kaçta kaçını gerçekleştirebilmişti?
Yanıtı siz bulun ve de sadece ve sadece buradan yola çıkarak, 24 Nisan Referandumu’nu "Kıbrıs gitti, bitti, satıldı" (!) diye "pompalamaya" kalkışanların nesnel bir gerçeği mi, yoksa sunturlu yalan mı dile getirdiklerine karar verin.
* *Ê*
ARTI, yine kendi kendinize şunu da sorun ve cevaplarken, elinize vicdanınıza koyun:
Türkiye’nin bütün "etme, eyleme" yalvarmalarına rağmen yine inadım inat Rauf Denktaş, Mart 2003 tarihli "Annan Belgesi"ni Lahey’de neden imzalamadı?
Papadopulos’un daha sonra, "Uf, o ’hayır’ deyince ferahladım. Yoksa yanmıştık" itirafında bulunduğu bu "reddiye", Güney Kesimi’ne AB kapısını ferah fezá açmadı mı?
Aksi takdirde ya ikisi birden; ya da hiçbiri üye olacak veya olmayacak değil miydi ?
İş bu raddeye vardırıldıktan ve tabiatıyla da, artık fırsatı ele geçirmiş Rumlar "hayır" dedikten sonra, Ankara ve Talát yönetimi ağzıyla kuş tutsa, başka şey yapabilirler miydi ?
Bunlar somut gerçeklerdir ve "Kıbrıs haini"(!) iftiralarıyla minare kılıfa sığmaz!
* *Ê*
NEYSE, işte olan oldu ve "Mr. No" sayesinde "AB golü"nü atan şoven, intikamcı ve ırkçı Tasos Papadopulos yönetimi zamana oynayarak, "küflendirme stratejisi" uyguluyor.
Sanıyor ki, Türkiye’yi de, Kıbrıslı soydaşlarımızı da eninde sonunda "bezdirecek".
Ve nihayetinde de, şöyle veya böyle, Kuzey’i "hazmedecek"(!).
Yanılıyor ve göreceğiz, çok fena halde işkembe mide fesadına uğrayacak !
* *Ê*
KISA vadede kárlı gözükse dahi, dünyaya dört tarafı sularla kaplı bir kara parçasının dar, dapdar ufkundan bakan Papadopulos ve avenesi, bu politikasında iflása mahkûmdur.
Üstelik, yine beraber göreceğiz, orta uzun vade o "zaman" aleyhine işleyecek.
Uluslararası álem kör değil, zaten referandumdan beri dünküne oranla çok daha meşru olan KKTC’yle, Karadağ’ın Sırbistan’dan ayrılış dinamiği arasında er - geç irtibat kuracaktır.
Zaten de, Güney Lefkoşa’dan yaka silken Brüksel başta, Batı ülkeleri punduna getirdikleri an, şu ya da bu şekilde Kuzey Kıbrıs’ın "fiili" varlığını "hukuki" varlığa dönüştürmek; en azından, Rum Yönetimi’nin "tekel prangası"nı kırmak azmindedir.
İşte, Almanya Dışişleri Bakanı Walter Steinmeier’in KTTC lideri Mehmet Ali Talát’ı kabul etmesi, o pranga halkalarından birisinin daha kırılıyor olduğu anlamına geliyor.
Az daha sabır, 24 Nisan 2004’ten beri olgunlaşan meyveyi ağız tadıyla yiyeceğiz.