BİR "İtalyan Mucizesi" vardı. Yaklaşık atmış yıl önce başlamıştı.
Üzeri hálá duman tüten ve enkázı hálá kadavra kokan 2. Savaş kábusu ertesi doğdu.
Beklenmedik bir anda ve acımasızlıkların ve intikamcılıkların ortasından yükseldi.
"İtalyan mucizesi" Alaattin’in lambasından değil, Yarımada’nın çizmesinden çıktı.
* * *
ÇIKTI ve hiç oyalanmadan, "Vespa" scooter’in çata pata silindirleriyle yola koyuldu.
Motorsikletin selesine, ilk kez küçük burjuvaya dönüşen yeni bir proleteryayı oturttu.
Sonra aynı yola, "FİAT 500" otomobiller, "Olivetti" daktilolar veya "Cinzano" vermutlarla devam etti. Çağdaş İtalyan modernleşmesinin "alámet-i farika"larını yarattı.
Zaten bu unsurlara, sureti Roberto Rosselini kamerasına yansıyan "Yenigerçekçilik Sineması"nı; yakamozu Akdeniz Riviera’sında pırıldayan "dolce vita" hayat tarzını; neşesi Domenico Modugno’nun sesinde musikilenen "Volare" şarkısını falan da eklemek gerekir.
Evet evet, atmış yıl öncesinden itibaren Çizme Yarımadası’nda çok büyük bir siyasi atılım, iktisadi hamle ve kültürel sıçrayış gerçekleşti ki, buna "İtalyan Mucizesi" adı verildi.
Fakat mucizeler sonsuza kadar devam etmiyor!
* * *
ETMİYOR ve nitekim, dün seçimden çıkan o İtalya hanidir çok ciddi bir kriz yaşıyor.
Büyüme hızı sıfıra inen Çizme Yarımada’sının hayat ortalaması, dün fersah fersah ilerisinde olduğu İspanya’nın gerisinde kaldı. Yabancı sermaye de tek kapik yatırım yapmıyor.
Daha vahimi, zengin Kuzey’le yoksul Güney arasındaki uçurum hızla derinleşiyor.
Öyle ki, bu zengin bencilliğinin ve uydurma bir "Padanya"nın sözcüsü olan "Kuzey Ligası" lideri Umberto Bossi işi, "Roma leşi, artık yakamızı bırak" demeye vardırdı.
Ötesi, yukarıdaki zıtlaşma kolektif anlamda ve gerçek bir ırkçılık boyutuna tırmanıyor.
Tamamen aynı etnik aidiyete rağmen, sınır çizgisi başkent olmak üzere, Yarımada’nın yukarısında yaşayanlar aşağıdaki ahaliyi açık açık, "Arap" veya "Faslı" diye hákir görüyor.
Hayır hayır, İtalya artık prıltılı ve yakamozlu bir kalkınma mucizesi yaşamıyor.
Aksine, ulusdevleti çok geç oluşturmuş olan bu ülkede bölünme hortlakları geziniyor.
* * *
ANCAK şu da asla inkár edilemez: Sicilya’dan Kampanya’ya dek, "Mezzogiorna" denilen bütün bir Güney ebedi alargalığını ve ezeli vurdumduymazlığını sürdürüyor.
Hem merkezi hükümet, hem de AB tarafından oluk oluk akıtılan yardımları çarçur etti.
Daha doğrusu, modern devlet mekanizmasıyla asla bağdaşmayan ve İtalya’nın bağrındaki habis uru oluşturan çeşitli mafyalar tarafından "cebe indirildi". İç edildi.
Káh onlarla dirsek teması içinde olan, káh da korkudan ses çıkartamayan siyaset sınıfı ise, biraz son Prodi hükümeti hariç, mutlak ihtiyaç duyulan radikal reformlara cesaret etmedi.
Eski hamam, eski tas, İtalya geçmişteki "mucize"nin rantıyla yaşamayı sürdürdü.
* * *
PEKİ, önceki günkü seçimleri de kazanarak üçüncü bir defa iktidara gelen ve benim günahım kadar sevmediğim Silvio Berlusconi şimdi böyle bir reformculuğa soyunur mu?
Doğrusu, rüyamda görsem inanmayacağım bu tür bir gelişmeye tam "mucize" derim.
"Süvari" námlı Berlusconi ki, geçmişin ulta-liberal siyasetleri zaten ortada ve üstelik, yukarıdaki "zengin şımarığı"Bossi türünden müttefiklere dayanıyor. O kim, reform kim?
Dolayısıyla, kendi hesabıma, talihsiz rakibi Walter Veltroni işbirliği elini uzatsa dahi, Roma başbakanının kendi elini taşın altına sokacağını düşünmüyorum. İhtimal vermiyorum.
Silvio Berlusconi’nin yeni bir "İtalyan modernleşmesi" yaratacağına inanmıyorum.
Fakat adı üstünde, "mucize" kelimesiyle zaten beklenti ötesi şeyleri tanımlıyoruz.
O halde umalım ki, böyle bir "mucize" gerçekleşir de şapa oturan ben olurum.