SURİYE despotuna destek için Şam’a ziyaret; ABD’nin ‘kahrolması’ için Boğaz’a bisiklet turu falan derken, ‘barışçılar’ şimde de ‘İncirlik kapatılsın’ gezisine çıkıyormuş.
Haberi yine, ‘bakın’ diyerek ‘Radikal’deki köşesini bu tür ‘müjde’lere (!) ayıran Nuray Mert hanımefendinin ‘İncirlik’te Buluşalım’ başlıklı yazısından öğrendim.
Milliyetçisinden dindarına, yeni çağrı, ‘gel, kim olursan gel; yeter ki gel’ diyordu
Mersi boku, ben kullanmıyorum gelmeyeyim ama yine de bir çift láf kelam buyurayım.
* * *
İŞİN aslına bakarsanız, ben bu bizim ‘barışperestler’i hafiften ‘kayırıyorum’.
Çünkü, her ne kadar lánet ve bedduayla küreselleşme karşıtlığında şampiyonluğa oynasalar dahi, öz itibariyle bizzat kendileri o küreselleşmenin en harika ürününü sunuyorlar.
Eh, aklına esti miydi uçağa kurul ve tá Pasifikler Seattle’ındaki ‘antici’ yürüyüşe katıl!
Şeytan dürttü müydü pulmana gömül ve aynı ‘anti’yi Riviera Cenova’sında bağır!
Eğer bunun adı ‘küresel’ değilse, o halde benim adım da mutlaka ‘Abdülrezzak’tır.
Zaten, ‘alternatif’ kelimesinden türetilerek kısa bir süre önce lügáte girdi ki, karşıtlık sergilemek için böyle zırt pırt dünya turu atanlara artık ‘alter-küreselleşmeci’ deniliyor.
Ve, asgari papel gerektiren bu akıma bizim ‘barışperestler’in de dahil olmasıyla övünüyorum. Demek ülkemiz de o lükse sahip postmodern protestocu piyasaya sürebiliyor.
Buna ancak küresel dinamik sayesinde ulaştığımız gerçeğine ise bugün girmeyeceğim.
Her halükarda, rockmüzik sevdikleri için de ‘barışperestler’imizi ‘kayırıyorum’.
Ancak bu ‘iltimas’ özü; yani, dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı, İncirlik Üssü’nün kapatılması talebinin gülünç bir ‘hezeyan’ daha oluşturduğu gerçeğini değiştirmez.
* * *
BİR kere, ‘dayak oğlanı’ işlevi gören İncirlik Üssü tabii ki kapanacak falan değil!
En az kırk yıldır, her kafası kızan, her pankartı kapan şımarık soluğu orada alıveriyor.
Ve, yukarıdaki dayağı bazen onlara, tesisten maddeten nasiplenen ve zevzekliğe illallah diyen yöre halkının çekmiş olduğunu da hatırlatayım ama, temel noktayı şu olgu oluşturuyor:
İki gözü kör bir Ankara ABD’yle tüm köprüleri atmak, dolayısıyla uluslararası parya konumunu kabullenmek gafletine düşmediği veya, bizzat Washington çok köklü bir stratejik alaboraya gitmediği müddetçe, Güney Anadolu’daki üs ‘ka-pan-maz’! Kapanmayacak.
Binbir şükür, şu an da yukarıdaki iki ihtimalin hiçbiri güncellik arzetmiyor.
* * *
HAYIR, buna böyle şükretmek ne ‘Amerikan uşaklığı’,ne ‘savaş yandaşlığı’dır!
Tam, tersine ‘Türkiye sevgililiği’nin ve ‘barış savunuculuğu’nun ta kendisidir!
İnsanın kendi ülkesini ve evrensel barışı soyut hayalperestlikle sevmesi para etmez.
İşitilmesi, söylenmesi ve saptanması kimseye hoş gelmese de, hayatın ve dünyanın heyhat soğuk ama somut ve inatçı gerçekleri platonik değil, ayağı yere basan aşklar dayatır.
Nasıl ki şu an bile NATO’nun varlığı ABD’nin Yaşlı Kıta’yla ‘ilgilenmesi’ (!) için Avrupa açısından hayatidir, onun Türkiye uzantısı olan İncirlik de bizim için aynı önemdedir.
Bu satırlar yazarı da hiç durmadan eleştiriyor ama o ABD hálá ve hálá, nispi barışın, izafi dengelerin ve totaliter frenin sürebilmesi için yegane ve tek ‘gü-ven-ce’yi oluşturuyor!
Somali’sinden Bosna’sına gördük, en anti-Amerikan zevat bile sıkışınca ‘yetiş Coni’ diyeetrafı vaveylaya verdi. ABD arazi olduğunda ise onu sorumsuzlukla suçladı.
İncirlik’siz, yani müttefiksiz; yani IMF’siz; yani pazarsız bir Türkiye düşünülemez!
Dolayısıyla da, asla ‘kapat aç’; ‘kahrol yaşa’ şiarına indirgenemeyecek kadar çetrefil olan dünyamız ve ülkemiz, postmodern lükslerle zırt pırt ‘protesto gezisi’ne çıkan ve özünde savaş zeminine çanak tutan bilgiç ‘barışperestler’in zırvalarına metelik vermez. .
Ne İncirlik’i canım, hadi evrensel cumartesi küreselleri, rock konserinde buluşalım.