BEN kimsenin hoşuna gitmek için yazmıyorum. Yazmadım da! Yazmayacağım da!
Ben inandıklarımı yazıyorum ve buna, "vicdanı hür, kalemi hür" olmak deniliyor.
* * *
YUKARIDAKİ girizgáhın nedenini, İsrail’in mazlum ve mağdur Filistin halkına karşı Gazze’de saldırı başlatmasını eleştirdiğim salı günkü yazıma gelen yoğun tepki oluşturuyor.
Burada, Siyonist devletin fütursuzca uyguladığı "kolektif cezalandırma" yöntemiyle, Alman diplomat Von Rath’a1938 Kasımında düzenlenmişsuikast arasında ilinti kurmuştum.
Failin Musevi kökenli olmasını bahane eden Nazilerin tüm Yahudilere karşı pogrom düzenlemesiyle; Olmert hükümetinin asker kaçırmayı fırsat bilip bütün Gazze ahalisine karşı mezálime girişmesinin, devletler ve savaş hukuku açısından paralellik taşıdığını kaydetmiştim
Vay sen misin bunu söyleyen!
* * *
İSTANBUL’daki İsrail Başkonsolosluğu’nun gönderdiği kınama metni dahil, Davudi yıldızlı devlet politikalarını kayıtsız şartsız destekleyen bir bölüm okurdan protesto yağdı.
Nasıl olur da "holokost" soykırımıyla Gazze operasyonu aynı kefeye koyar mışım?
"Siyonist Devlet" terimini niçin "küfür" (!) gibi kullanıyor muşum?
Ne sinsi Nazi hayranlığım, ne de gizli "anti-semit" Yahudi düşmanlığım kaldı.
* * *
ÖNCE, okuduğunu anlamayanlar kendi derdine yansın. Alfabe öğretecek değilim!
Çünkü, korkunç "holokost"u İsrail saldırısıyla özdeşleştirecek kadar aptal değilim.
Artı, istisnai bir tanım olan "soykırım"ı olur olmaz kullanacak kadar da cahil değilim.
Dolayısıyla, kimse mugalátaya yeltenip, 1938 pogromuyla Gazze mezálimi arasında kurduğum ilişkinin "kolektif cezalandırma" yöntemiyle sınırlı olduğunu tahrife kalkışmasın.
Sonra, Siyonizm Davudi yıldız bayraklı ülkenin özünü yarattığı içindir ki, "Siyonist Devlet" deyimi uluslarası terminolojiye girmiştir. Bütün dünya medyası tarafından kullanılır.
Bir "küfür" yahut bunun tam tersine bir "övgü" değil, sonsuz nesnel bir ifadedir.
* * *
ÖTE yandan, bana gizli veya aleni Yahudi düşmanı diyecek olanın alnını karışlarım.
En can arkadaşlarının ve hayatına girmiş bazı kadınların Musevi aidiyet taşımasına; veya, Arend felsefesinden Levinas etiğine, Yahudi kültürdeki derinliğe hayranlık duymasına ek olarak, Halep oradaysa arşiv buradadır, bu satırlar yazarı iğrendiği ve tiksindiği "anti-semitizm"e karşı Türk basınında en tavizsiz mücadeleyi vermiş olan kalemlerin başında gelir.
Zaten bundan dolayıdır ki, adı bir yandan "Dünya Yahudi Kongresi" raporlarında "ádiller" sırasına yazılıdır; diğer yandan da, o "anti-semit" çirkefliğe prim vermediği ve İsrail’in meşru devlet varlığını savunduğu için kendisine yağan ve yağmakta olan "Yahudi tohumu" (!); "Sionist ajan" (!); "Sabetayist casus" (!) küfürlerinin bini bir parayadır.
* * *
TEKRAR başa dönüyorum, oysa be ne oyum, ne de buyum. Fikrim ve vicdanım hür!
19. yüzyıl milliyetçiliklerine dahil bir ideoloji olarak tümden reddettiğim Siyonizmin yine de ırkçı olmadığını bilmek dahil; "anti-semit" Yahudi düşmanlığına karşı en ön safta mücadele etmeyi ve İsrail’in meşru devlet varlığını sonuna dek sahiplenmeyi sürdüreceğim.
Fakat bu, asla ve asla, aynı İsrail mağdur ve mazlum Filistin halkına karşı uyguladığı saldırganlıkla uzlaşmak anlamına gelmez. Gelmeyecektir. Saplarla samanları karıştırmıyorum.
Üstelik, Tel-Aviv denetimli "entelektüel terör lobisi"nin cazgırlığı karşısında sus pus olup, o Filistin halkının en az İsrail kadar meşru olan haklarını savunmaktan caymayacağım.
Bir bölüm fanatik bana "Yahudi tohumu" diye küfrediyormuş, vız gelir!
Zıt kutuptaki diğer fanatiklerin "Yahudi düşmanı" küfürleri de, eh işte, tırıs geçer!