Hangi ekspres?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Yerküre raylarını yutan pek çok meşhur tren vardı ama, hiç tereddütsüz bunların en prestijlisi bizim şehrimizde durur ve bizim şehrimizden kalkardı.

Başkalarının rüyalarını getirir ve bizim hayallerimizi götürürdü.

Frenklerin kullandığı isimle ‘Orient Express’i veya Sirkeci İstasyonu'nun bir numaralı peron tabelasına yazılan şekliyle ‘Şark Ekspresi’ni kastediyorum.

Bir yandan dünya ekonomisindeki ilk küreselleşme, öte yandan Belçikalı mühendis Nagelmakers'in işbilir yaratıcılığı, 1883 yılında Paris'n Doğu Garı'ndan hareket eden katar depar işaretinden atmış saat sonra Haliç ağzına girdi.

Zaten o tarihten itibaren de modern efsanelere girdi.

Kıtayı boydan boya ve bir çırpıda kateden ‘Şark Ekspresi’ yalnız ‘beyaz adam’ın şarkiyatçı fantazmalarını daha çabuk erişebilir kılmakla kalmadı.

Makina bölümü çelik, kömür ve buhardan; sefa bölümü de kadife, akaju ve havyardan oluşan ‘Orient Express’in bizzat kendisi fantazmaya dönüştü.

Yemek salonuna garson nihai konyak servisini yaptıktan ve ‘şef dö vagon’ ‘sleeping’e beyaz çarşafı serdikten sonra, buğulu pencere ötesinde Balkan kurtları uluyormuş ve Makedon komitacıları piştov atıyormuş ne gam, kompartımanın güvenli mahreminde, Viyana peronundaki fettan bakışla başlayıp Pera Palas barındaki kıskanç kocayla bitecek olan günah aşkları yaşandı.

Romana ilham arayan Agathe Christie de Basil Zaharoff'dan silah tacirliği hikayesi dinleyerek Eyüp'e doğru yürürken, rakibi Graham Green'e rasladı.

‘Şark Ekspresi’ bütün trenler içinde birinci tren olarak Sirkeci'de durdu.

* * *

BRÜKSEL'de ‘Orient Express’ temasını işleyen mükemmel bir sergi açıldı.

Adı üstünde hafiften şarkiyatçı markiyatçı ama, bu harikulade sergi zamanda ve mekanda muhteşem bir yolculuğa çıkartıyor. İçeride yok, yok.

2. Abdülhamit'in Louis Vuitton'a ısmarladığı seyahat çantasından 19. yüzyıl Galata paftasına; ‘oryantalist’ ressamların tablolarından trenin gerçek kompartımanlarına kadar istisnasız her şey vitrinlerin arkasında dizili.

Eminim, bu ‘Şark Ekspresi’ de kısa sürede İstanbul'a epey yolcu taşıyacak.

Üstelik, genelde sergi gezginleri üst gelir gruplarına dahil olduğundan, muhtemelen gelenler ekabir davranacak. ‘Gaip zaman peşinde’ki Belçikalılar şehrimizde cömert para harcayacak. Biraz ‘şark fantazmalı’ seyyahı oynacaklar.

Ne ala, ne ala...

* * *

GERÇEKTEN öyle mi? Biraz öyle, fakat daha çok öyle değil!

Zira bu sergi aslında 1996 yılı boyunca tüm Belçika'da gerçekleşmiş olması gereken ‘Europalia Türkiye’nin minik bir bölümünü oluşturuyor. Devede kulak...

Malum, gerisi iptal. İnsan haklarıydı, Kürt sorunuydu, azınlık haklarıydı derken, buna bir de bizim devlet bürokrasisinin çelme takışının eklenmesiyle, söz konusu devasa ‘Europalia’ yandı gülüm keten helva oldu. Suya düştü.

Yalnız Benelüks ülkesinden değil Almanya'dan, Fransa'dan veya Hollanda'dan akacak yüzbinlerce insanın gezeceği sergiler, izleyeceği konserler, göreceği filmler gümbürtüye gitti. Çok geniş bir tanıtım ve turizm imkanı heba edildi.

Zira, bizim ‘Garp Ekspresi’ Sirkeci'den kalkmadı. Rötarlı bile kalkmadı.

Batılı ve son tahlilde evrensel olan değerlerin vagona konulmasına izin vermeyen bizim ‘şef dö gar’ Brüksel'e gidecek katara hareket düdüğü çalmadı.

Eh, yine kaldık ‘Şark Ekpresi’nin şarkiyatçı fantazma ve nostaljiyalarına.

Ruhi egzersiz ve döviz girdisi olarak itirazım yok ama, bizim ‘Garp Ekpresi’nin milyon beygir gücündeki lokomotifi ne zaman rayları yutacak?

Söyleyin, bizim trenler ne zaman ‘Şark Ekspresi’ diye anılmayacak?

Yazarın Tüm Yazıları