Derin toplum yatay devlet

HAYIR, Hrant Dink cinayetinin perde arkasında "derin devlet" falan yok!

Olmadı da! Olamazdı da! Olmayacaktı da!

Yukarıdaki hükmü daha maktûlun cesedi soğumadan yazmaya başladığım acılar yazısında vurgulamıştım ve sonraki bütün gelişmeler de bunu harfiyen doğruladı.

Yani, ne Trabzon’daki lumpen çetenin varlığı; ne istihbarat birimlerinin alargalığı; ne de bayraklı ve sloganlı "hatıra fotoğrafları"nın mevcudiyeti bu "yokluğu" değiştirmez.

Tersine, cürmün "derin devlet" tanımlı soyut kavrama mal edilmek isteniyor olması azmettiricilerin ekmeğine yağ sürüyor ki, onların "esas faili" gizlemek girişimlerine yarıyor.

Nedenine gelmeden önce bir - iki açıklama getirmek istiyorum.

***

DİĞER pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de, niteliği ve hedefi konjonktüre ve olaylara göre değişen ve devlet mekanizması içinde örgütlenen; yahut onunla "sıkı temas" içinde bulunan gizli veya yarı gizli yapılanmalar hep oldu. Çok muhtemelen de hálá vardır.

Klasik örnekten yola çıkarsak da, Soğuk Savaş sırasında uluslararası direniş teşkilatı olarak kurulan ve bizde "Kontrgerilla" diye hayat bulan "Gladio"yu emsál verebiliriz.

Sonra da, yine çok muhtemelen, bunu Susurluk’a kadar uzatabiliriz.

***

BURADA saptanması gereken birinci olguyu, "derin devlet"in gizli veya yarı gizli kimliğinden dolayı, onun açık kimlikli "hukuk devlet"iyle olan ilkesel çelişkisi oluşturuyor.

Nitekim, yine "Gladio" örneğini alırsak, söz konusu çelişki, 2. Savaş ertesi böyle bir "hukuk devleti"nin hálá tam oturaklaşmadığı İtalya’da korkunç şiddetli bir depreme yol açtı.

Mafya, loca, asker, háttá klise "illegal derinlik"teki aktörler olarak ortaya serildiler.

Artı ve belki en önemlisi, kendisine "misyon vehmetmek" dürtüsü devreye girdi.

Yukarıdaki örgüt bir Sovyet işgali durumunda Avrupa sathında partizan örgütlenmesi sağlamak amacıyla kurulmuşken, gizlikten doğan denetimsizlik ve böyle bir mekanizmayı "kirli çıkarlar" için kullanmanın kolaylığı, "esas hedef"ten sapmayı getirdi.

***

VE, bu "sapma"lar iç bünyedeki unsurlara daima "vatanı korumak", "tehlikeyi savmak", "güvenliği sağlamak" kılıfları altında birer "asil misyon" olarak sunuldu.

Peki de, "vatan"ı, "tehlike"yi "güvenlik"i kim, nasıl ve hangi kıstaslarda belirliyor?

Milano’daki bezirgán bankacının, Sicilya’daki kátil haydutun, Bolonya’daki fanatik subayın, Roma’daki köktenci kardinalin anlayış ve yorumları, anayasal tanımlamaların ve uygulamaların yerini alabilir mi? Ama işte Çizme Yarımadası’nda aldı.

Oysa buna karşılık, aynı "Gladio"nun varlığı, açık toplum ve legalist çoğulculuk işleyişinin "iliklere işlemiş" olduğu bir Belçika yahut bir Norveç’te aynı sonuca götürmedi.

İtalya’daki cinsten çirkefliklere rasltlanmadı ve demokratik rejim hiç sarsılmadı.

O halde şimdi de şunu saptamamız gerekiyor:

***

"DERİN devlet" yapılanmaları ne denli kanunsuzluk arzetse de, "kanun kültürü"nün ve "legalist terbiye"nin yerleşik olduğu toplumlar bunları çok büyük ölçüde dizginlerler.

Daha doğrusu, son tahlilde o yapılanmalar da aynı kültür ve terbiyeyle yoğrulmuş olduklarından, bizzat kendi kendilerini "dizginlerler". Bol keseden misyon vehmetmezler.

Dolayısıyla, bir toplum sivil ve legal demokrasi geleneklerini ne kadar derin ölçüde benimsemişse, ora "derin devleti"nin varlığı da buna ters orantıda "yatay"; hatta sathi kalır.

Başka bir deyişle, "derin"i veya "yatay"ıyla her devleti t-o-p-l-u-m belirler!

Tıpkı, Hrant Dink cinayetindeki geri planı da devletin değil toplumun belirlediği gibi ki, bunu yarına bırakıyorum.
Yazarın Tüm Yazıları