YENİ Ahit’te, Aziz Luka’ya göre İncil’in 1. bab, 12. suresinde şöyle yazar:
“Melek dedi ki: Size müjde getirdim. Bugün Davut’un diyarında kurtarıcı doğdu. Aceleyle gittiler ve Meryem’i, Yusuf’u ve samanlıkta yatan çocuğu gördüler”.
ANLADINIZ, yukarıdaki satırlar Ruh-ül Kûds’ün nefesinden hâmile kaldığı varsayılan Hazreti Meryem’in İsa Mesih’i doğurduğu ânı tasvir ediyor. Zaten Luka’nın bu aktarış biçimi Matta, Markos ve Yuhanna tarafından kaleme alınmış diğer Ahid-i Cedid İncillerinde de üç aşağı beş yukarı aynı şekilde zikredilir. Ve malûm, söz konusu kutsal olay bu dine mensup olanların Noel’ini oluşturuyor.
İŞTE bugün de o Noel’e denk geliyor ki, hepsi değilse bile Hıristiyan âlemin büyük çoğunluğu 24?25 Aralık geceyarısından beri Hazreti İsa’nın doğumunu kutluyor. Hepsi değil, zira Jülyen ve Gregoryen takvimleri arasındaki farktan dolayı meselâ Rus veya Sırp; yahut Ermeni ya da Grek Katolik kiliseleri aynı Noel’i 6 Ocak’ta idrâk ederler. Oysa diğerleri için bu tarih, kâhinlerin bebeği ziyarete gittiği “Epifanya” yortusudur. Her neyse, teolojik tartışmalara girmek üzerime vazife olmadığından ben sadece yerli ve yabancı Hıristiyan yurttaş ve misafirlerimizin bayramını kutlamakla yetiniyorum ki, nokta!
NOKTA dedim ama din kültürlerine ve felsefelerine öylesine meraklıyım ki; bunlar beni öylesine cezbediyor ki, yazının başında hızımı aldığım için galiba hâlâ duracağım. Oysa mutlak bir ateist değilsem bile yine de Ernest Renan’ın “her şey mümkündür, Tanrı dahi” sözünü benimsemiş şüpheci bir agnostik kimliğimi korumaya devam ediyorum. Mantıkçı şartlanmamdan olacak, kendimi bildim bileli metafizik imâniliği sorguladım. Fakat aynı zamanda yukarıdaki din kültür ve felsefelerini insanlığın en dev birikimi ve zenginliği addettiğimden, ilâhiyata duyduğum ilgi beni şimdi de şu soruyu sormaya zorluyor: Noel, medeniyet ve ruhiyat aidiyetini taşıdığım İslam’da hangi bayramla benzeşebilir?
KANDİL addedildiği için 12 Rebi’evvelin “Kutlu Doğum”unu hariç tutalım. O hâlde, sosyolojik açıdan baktığımda Şeker Bayramı daha ağır basıyor gibime geliyor. Çünkü her ikisi de genel bir neşe, kıvanç, huzur ve suhulet mesajıyla bütünleşiyor. Artı, esas olarak önce ailevî, ardından da cemaatsel işlev ve ritüel ön plana çıkıyor. Biz Muhammedilerde lokumlu ev ziyareti; öncesindeki farz Ramazan zekâtı; barışma, el öpme ve eskinin mendil âdeti; İsevilerde ise 24 Aralık gecesindeki sofra buluşması, hemen ertesindeki merhamet sadakası, hediye değiş tokuşu, tüm bunlar birbirleriyle çok benzeşiyor. Hatta bütün bir yıl alnı hiç secdeye varmamış Müminlerin Bayram sabahı cami avlusu doldurması gibi, yine bütün yıl bir defa dahi haç çıkartmamış Hıristiyanların aynı geceyarısı kilise ayinlerine akın etmesini ayrı bir ortak payda daha olarak gözlemlemek gerekiyor.
GERÇİ Ramazan bitimindeki bayramın, Büyük Perhiz’i noktalayan Paskalya’ya koşut olduğu vurgulanarak, bu bayramımız Noel’den ziyade pekâlâ o Paskalya’ya da benzetilebilir. Üstelik çok sonraları zuhur eden ve Cermen paganizminin izlerini taşıyan 25 Aralık’ın aksine, mahlep çörekli ve kırmızı yumurtalı yortu aslında Hıristiyanlığın en kadim kutsalıdır. Kabul de, ilkin pekiştirici ve tali öğeler olarak doğmuş olan din ritüelleri zamanla öne çıkarlar. Kısmen dönüşürler. Kâh seküler olanları dinileşir, kâh da dini olanları sekülerleşir. Dolayısıyla ben, sonsuz eskiye uzanan ve karanlık günlerin nihayetini kutsayan “ışıklı bayram” Noel’i, beyaz mendilli ve fıstık lokumlu Şeker Bayramı’na benzetmeyi yeğliyorum. Her din ve inançtan insanların o ışığı pırıltılı, Hıristiyanların da Noel’i kutlu olsun!