Paylaş
ŞÜPHESİZ ki bu satırlar yazarının tercihi, Çizme Yarımadası'nda pazar günü gerçekleşen seçimleri tartışmasız kazanmış olan ve ‘İtalya Gücü’ partisinin liderliğini yürüten, mülti milyarder medya imparatoru Berlusconi değildi...
Bir, popülist lafazanlık dışında dişe dokunur bir program sunmadığı için değildi... Ve iki, medya hükümranlığına bir de iktidar mekanizmasının eklenmesinin çoğulcu sistemin ruhuyla bağdaşmayacağına inandığım için değildi...
Ancak, demokrasinin kurallarına dolayısıyla tabii ki sonuçlarına da saygı duyuyorum. Zaten, ‘Süvari’ lakaplı yeni başbakanın demokrat olmadığı veya demokrasinin köküne kibrit suyu ekeceği gibi ne bir iddiam, ne de delilim var.
Üstelik, hem şimdi projektörler üzerinde ışıldayacağından; hem de bilhassa ‘Özgürlükler Evi’ koalisyonunda ortak olduğu ve faşizan yanları göz çıkartan ‘Kuzey Ligası’ hezimete uğradığından, tehlike düne oranla bugün daha uzak...
Aynı ‘Özgürlükler Evi’ndeki diğer ortak ‘Milli İttifak’ partisi ise faşist maziye rağmen, bugün esas olarak klasik bir sağ kurum görünümü sergiliyor.
Dolayısıyla, İtalya'da ‘demokrasinin gerilediği’ gibi aceleci bir hükme varmak, arabayı atların önüne koşmaktan fazla bir anlam taşımıyor.
Kaldı ki, son tahlilde, hümanist ve sivil gelenekleri çok eskiye uzanan ve sağ ve sol, Gramsci'den Gasperi'ye bu gelenekleri modern zamanlara nakşetmiş insanların ülkesinden söz ediyoruz, orada demokrasi öyle kolay ayağa düşmez !
Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, ‘Süvari’yi bekleyeceğiz ve göreceğiz.
* * *
FAKAT yine de, ben Berlusconi'ye ilişkin kuşkularımı koruyorum. Dediğim gibi, bunlar O'nun illa demokrat olmadığı gibi önyargıdan kaynaklanmıyor.
Birinci kuşkumun nedenini, ‘servet düşmanlığı’ gibi bir ilkellikle hiç ilgimin olmamasına rağmen, müthiş zenginliğine ‘self made men’ denilen tarzdan bir ‘sıfırdan başlamayla’ ulaşmış olan işadamının mazisindeki; dolayısıyla söz konusu zenginliği elde edişindeki ‘lekeler’ oluşturuyor.
İlk başbakanlığı terketmesine yol açan yolsuzluk iddialarından başlayın, Mafya'yla işbirliği suçlamalarına uzanın, hakkındaki diğer soruşturmalarda noktayı koyun, ‘Süvari’ hiç de ‘sağlam ayakkabı’ olduğu izlenimini vermiyor.
Böyle şaibeli bir şahsın iktidara oturması bana çok yadırgatıcı geliyor...
* * *
İKİNCİ kuşkum, boyalı saçlarından iyi kuplu kostümlerine ‘ortalama İtalyan arzularına’ imaj sunan Silvio Berlusconi'nin bu sanal imajı üç ayrı televizyon istasyonuyla kitleselleştirmesinden, daha doğrusu empoze etmesinden; ve, şimdi bunlara bir de devlet televizyonlarının eklenecek olmasından kaynaklanıyor.
I-ıh, kabulüm değil ! Yoğum ! Bütün renkliliğine rağmen aslında dehşet bir tek boyutluluk yansıtan bu olgu, açık söyleyeyim, beni müthiş korkutuyor.
Ekranın arkasında biraz ‘Büyük Birader’ var ! Tamam, ilk bakışta sempatik çehreli bir ‘Büyük Birader’ ama, işte yine de bir ‘Büyük Birader’...
Ve nihayet üçüncü kuşkum, Berlusconi'nin, bir ülkenin de bir şirket gibi yönetilebileceği doğrultusundaki iddiasında odaklaşıyor.
Doğru, ‘menagement’ çağında yaşıyoruz ve devasa işletmelerle devlet mekanizmaları arasında ciddi benzerlikler, hatta paralellikler mevcut...
Fakat, dokularındaki muazzam çetrefillikten ve insani boyutlarının asla hiçbir işletmeyle kıyaslanamayacak ölçüdeki sonsuz öneminden dolayı, millet ve devletlerin o ‘menagement’ın rasyonalite kurallarıyla çelişmesi kaçınılmaz.
Bir ülke ‘şirketvari’ yönetilebilir mi, doğrusu çok, çok, çok şüphem var!
Bunun modern insandaki yabancılaşmayı pekiştireceği de çabası...
Neyse dediğim gibi, ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, biraz bekleyelim ve görelim, Sinyor Berlusconi İtalya'yı nasıl bir rotaya oturtacak...
Paylaş