HİÇ şüphesiz ki, Çeçen terörist Şámil Basayev’in pazar gecesi Rus güvenlik birimleri tarafından öldürülmesi Moskova açısından çok önemli bir başarı oluşturdu.
Hele hele, "imha harekátı"nın tam, aynı Rusya’nın dönem başkanlığını yaptığı ve cumartesiden itibaren St.Petersburg’da toplanacak olan "G-8 zenginler zirvesi" arifesinde sonuç verdiği göz önüne alınırsa, bunun bir "zafer"e tekábül ettiği dahi söylenebilir.
Neva nehri kıyısındaki toplantıya zaten kendi görüşlerini mümkün mertebe dayatmak azmiyle hazırlanan Putin, şimdi daha da geniş bir manevra marjına sahip olacaktır.
Ancaak!
* * *
ANCAĞI şu ki, bana sorarsanız, yukarıdaki "zafer" (!) orta-uzun vadede bir "Pirüs zaferi" olmaktan fazla öteye gidemez. Gidemeyecektir.
Çünkü, Basayev’in eli kanlı ve ruhu lánetli bir katil olduğu tabii ki tartışılamaz ama, Vahabi fanatik esas itibariyle bir "sebep" değil, bir "sonuç" oluşturuyordu.
Başka bir deyişle, onu, şûrekásını ve müritlerini yoktan var eden şey, Büyük Rus şovenizminin mazlûm ve mağdur Çeçen halkına revá gördüğü korkunç kıyam ve eziyet oldu.
Dolayısıyla da, bu umutsuz "desperados"ları yaratan ve onları sezaryenle doğurtan politika sürdüğü takdirde, ŞámilBasayev tipi yeni meczûpların ortaya çıkması mukadderdir.
Barometredeki basınç sistemi tayfunu haber verdiği müddetçe, rüzgárın belki geçici bir süre durulması, vartanın atlatıldığı ve fırtınanın patlak vermeyeceği anlamına gelmez!
O halde, buradaki gerçek "sebeb"e, yani Vladimir Putin yönetimiyle birlikte Rusya’nın "aslına rücû" etmesi boyutuna dönmemiz gerekiyor.
* * *
EN önce şunu vurgulayalım ki, Temmuz-Kasım 1917 Kerensky dönemi hariç, tüm "havailik"lerine rağmen, Boris Yeltsin Rusyalar tarihindeki yegáne "liberal parantez" oldu.
Unutmayalım, komünist generallerin "palyaço darbesi"nionun cesareti şapa oturttu.
Artı, Çeçenistan’a geniş özerklik tanınması da dahil, SSCB bünyesindeki ulusların "milletler hapishanesi"nden gönül rızasıyla ayrılması yine Yeltsin sayesinde gerçekleşebildi.
Oysa, zaten gizli servis formasyonu itibariyle "Sovyetik ekol"ün doğal bir ürünü olan Putin,farklı boyut yansıtsa bile özünde, Çarlık otokrasisinin ve Lenin-Stalin despotizminin bayrağını "merkeziyetçi devletçilik" ve "şoven milliyetçilik" eksenindetekrar yükseltti.
Üstelik de asla inkár edilemez, sivil ve demokratik gelenekten yoksun Rusya halkının desteğini cidden arkasına aldı. Petrol fiyatları "tavan" yaptığından da, şansı çok yáver gitti.
Söz konusu halk kitlelerinin günlük hayatında somut iyileşme yaşandı ve yaşanıyor.
O halde diyebiliriz ki, Vladimir Putin’in ekonomiyi denetime; özgürlükleri askıya ve milletleri dizgine alarak "rayına oturttuğu" şema aslında, Konfüçyüsçü Güneydoğu Asya ülkelerinde uygulanmakta olan "otoriter kalkınma" modelinin Slav varyantlı bir uzantısıdır.
Ve esas itibariyle de Çeçen sorunu, yukarıdaki üç şıktan en çok sonuncusuna dahildir.
* * *
İŞTE, Basayev’in tasfiyesiyle söz konusu "sorun"daki pratik engeli "şimdilik" aşan Putin, haftasonu St. Petersburg’da başlayacak olan "G-8" zirvesine daha da rahat gidiyor.
Zaten dayatmaya çalışacağı politikaları şimdi "dört as" kağıtla masaya sürecek.
Yani, "enerji güvenliği" eksenli toplantıda, kendi doğalgaz emniyetlerinin sırf Rusya’ya bağlanmasından endişe duyan ve alternatif arayan AB ülkelerine resmen "fırça" atacak.
"Gazprom" devi vasıtasıyla o ülkelerde kurduğu ve tamamlamayı hedeflediği tekel önlenmeye kalkışıldığı takdirde, artık tümüyle Asya "yöneleceği" şantajıyla rest çekecek.
Ve tabii ki Çeçenistan da dahil, demokrasi ve özgürlüğe ilişkin eleştirilere tınmayacak. G-8" sonuçlarına göre, yukarıdaki hayati konuyu gelecek hafta tekrar işleyeceğim.