Paylaş
Zaten aman aman yüksek olmayan Arden dağları güney - güney doğudan; yatay Eifel platosu ise doğudan, Meuse ırmağı vadisine yumuşak bir yamaçla inerler.
Hem Hollanda'da denize kavuşan ırmağın, hem de burada akarsudan ayrılarak Anvers'e sapan Albert Kanalı'nın batı yakasında, tahmini on kilometre içeride, aniden falezli bir engebe belirir. Rakımı yaklaşık üç - dört yüz metredir.
Tepeye çıkıp tan vakti ufkuna dönerseniz, vadiyi kateden ve kelimenin tam anlamıyla tabak gibi gözüken nehrin ve kanalın kıvrımları ötesinde, dağ ve plato etekleri de net biçimde seçilir. Bilirsiniz ki ileride Almanya vardır.
Sola doğru, yani şimal sisleri yönüne baktığınızda, hemen ileride Felemenk sınırı ve ovası başlar. Sağdaki cenup ışıkları ise, epey uzak Fransa'ya döner.
İşte bu nokta, bu engebe falezi Belçika'nın Eben-Emael mıntıkasıdır !
Ve, yüksek harp akademilerinden yaldızlı diploma almış kurmay subay olmak gerekmez, eğer bir nebze atlas karıştırmış ve biraz dülgerlik öğrenmişseniz derhal anlarsınız ki, söz konusu tepe askeri açıdan sonsuz stratejiktir.
Tabii, tutabiliyorsanız...
* * *
TUTAMADILAR ki ! Tam atmış yıl önce bugün Eben-Emael hattı lök gibi düştü.
O betonarme kazmatlarınızı, o sahra bataryalarınızı, o FN otomatiklerinizi alınız ve en münasip yerinize sokunuz, Hitler kestirmeden Fransa'ya inmek için Belçika ve Hollanda'nın aymaz tarafsızlığını popo kağıdı yaparak iki Benelüks ülkesine saldırdığı an, 11 Mayıs 1940 öğlen saatlerinden itibaren, ‘geçilmez’ denilen ‘muhkim kale’de (!) gamalı haç bayrağı dalgalanıyordu bile...
Uyumuşsun be kardeşim ! Herifçioğlu daha yapım döneminde casus mühendis gönderek dehlizlerine kadar bunkerin tüm planları çıkartmış; tıpkı makedini Almanya'da inşa ederek komando eğitmiş; 5. Kol yollayıp altyapı kurmuş; ve, sen kahredici bir ahmaklıkla köprülerine dinamit yerleştirmeyi dahi unuttuğun nehir ve kanal tarafına dürbünle bakarken de, korkunç Deccal 10 Mayıs'ı 11 Mayıs'a bağlayan gece aynı komandoları planörlerle gökten kafana yağdırmış.
Oysa Müttefik istihbarat servisleri günlerdir uyarıyor ki, 1 Eylül 1939'da leş kargası Stalin'le Polonya'yı paylaştıktan sonra Londra ve Paris'in savaş ilanına rağmen Batı cephesinde henüz harekete geçmeyen ve dokuz aydır bu yönde tahkimat yapan Führer'in şu an sınıra tam üç ordu ve 136 tümen yığmıştır !
Fakat sen hala, ‘yedekleri silah altına alayım mı’ ve ‘tarafsızım, Fransız - İngiliz birlikleri beni korumaya gelirse Berlin gücenir mi’ diye nazlan !
Nazlan, nazlan da, kuzeye baksan, işte sel baskınlarıyla barbar güruhun önününü kesemeyen Hollanda'dan ‘zoraki diplomat’ Yakup Kadri aceleyle yazıyor ki, el aman, Rotterdam ‘Stuka’ bombardımanı altında cayır cayır yanmaktadır...
Güneye dönsen, işte von Runstedt'in panzer tankları diğer bir ‘geçilmez’ (!) addedilen ormanları çoktan yarmış ve hem avanaklıkta, hem uyuşuklukta, hem de ödleklikte seni bile bastıran Fransa'nın Sedan şehrine varmaktadır...
Evet Belçika enayiliğine doyma, Arden dağın, Meuse ırmağın, Albert kanalın ve en başta Eben-Emael kalen, gitti gider dahi gider, vatanını koruyamadın !
11 Mayıs 1940'a tarih düş, tek sorumlu değilsin ama sorumlulukta öndesin, vatanının ötesinde Avrupa'yı da Avrupa'nın cellatlarına karşı savunamadın !
* * *
GERÇEK 2. Dünya Savaşı 1939 sonbaharının Polonya saldırısıyla değil, Nazi planörlerin Eben-Emael kalesine indiği 10-11 Mayıs 1940 gecesinde başlamıştı.
Ve, yarım yüzyıl sürecek olan Avrupa bölünmesi de aslında o zaman başladı.
Müttefik kuvvetler eğer Reich ordularını bu cephede durdurabilseydi, çok büyük ihtimalle savaşın, dolayısıyla da tarihin kaderi değişecekti.
Eben-Emael kalesinin topları Meuse nehri vadisini menzilde tutabilseydi, muhtemelen faşizmin ve komünizmin menzili bu kadar uzun atışlı olmayacaktı.
Ama heyhat, tarih değiştirilmiyor ve ancak yıldönümlerinde anılıyor...
Paylaş