BURADA dahaönce de yazdım, ben bugünkü Anayasa’yı reddetmiştim.
1982’nin kasvetli bir Pazar günüydü ve tabii ki, ‘hayırda hayır vardır’ dedim.
Kimin ne oy kullanıldığı alenen görülsün diye kasten şeffaf zarfın içine ‘niet’ pusulasını koydum ve gizli hafiyeye çaktırmamaya çalışarak, yallah sandığa attım. Alnım açık, vicdanım ferah, yurttaşlık suçu işlemedim ve etiğime sadık kaldım.
* * *
FAKAT ben ‘hayır’ buyurdum da, ne değişti ki?
Yanılmıyorsam, ‘evet’ler yüzde doksana yakın bir skorla silip süpürüverdi.
Eh n’apalım, giden gider, kalan sağlar bizimdir.
Üstelik, aslına bakarsanız, yüzde onluk bir ‘red cephesi’ bile o günün şartlarında bayağı bayağı ‘başarı’(!) sayılabilirdi.
Çünkü, adı sözümona ‘anayasa referandumu’ ama, buradaki ‘referandum’ kelimesi dostlar alışverişte görsün kabilinden kullanılmaktadır.
Zarfların şeffaflığı bir yana, unutmayalım ki 12 Eylül Cuntası’nın ‘hazırol’da bekleyen ‘sivil generaller’e(!) emir - komuta zincirinde hazırlatmış olduğu‘kanun -i esasi’yi serbestçe tartışmak ve ‘hayır’ propagandası yapmak ‘Y-A-S-A-K’tır!
Yoksa, alimallah Mamak işkencehanesi mi olur, Sansaryan Hanı tabutluğu mu, talih kuşu artık hangi kodese konarsa derhal orayı boylayacağınızın resmidir.
Heyt be, böyle ‘anayasa’ya da kitakse, böyle ‘referandum’a da!
Sanki Kuzey Kore’de, ‘Semanın Pırıldayan Yıldızı ve İnsanlığın Emsalsiz Önderi Kim İl Sung Yoldaş’ için ‘halkoylaması’(!) gerçekleşiyor.
* * *
NEYSE, işte az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik ve de zaten şimdiye kadar tam sekiz defa değiştirilen Anayasa’nın dokuzuncu değişim virajına girdik.
Hayırlı olsun ve bu defaki hem sonuncusu, hem de ‘kök-lü-sü’ olsun.
Çünkü, artık yetti gayrı.
Zira, yaşını başını almış ve bir ayağı çukurda o ‘Şehvet düşkünü Şevket Bey’ misali, ‘devlet fetişizmi’yle orgazm geçire geçire bitap ve helak düşmüş bizim ‘statüko zaptiyeleri’nin cebren dikte ettirttiği ve toplumu kışla düzeninde ‘hizaya sokmak’ amacıyla dayattığı 1982 Anayasa’sı Türkiye’ye ‘dar’ falan gelmiyor.
İnsaf, dar demek için bedenin bir nebze olsun elbisenin içine girmesi gerekir.
Oysa mevcut Anayasa’nın ‘ölçü’sü, uyanık Mahmutpaşa tezgahtarının ense kulak yerinde ve kazık kadar bir taşra esnafına, ‘canım, bununla da damatlık olur’ diye delişmen bayram çocuğu elbisesi kakalamaya çalışmasına benziyor.
Hayır hayır, biz böyle bir sübyan giysisiyle güvey kıyafeti kuşanamayız.
* * *
EVET kuşanamayız ve AB’nin simgelediği sivillik ve demokrasi düğününde, vücuda girmeyen ‘itaat-resmiyet’ üniformasıyla dans edemeyiz. Don gömlek kalırız.
Dolayısıyla, aynı AB için şimdiye dek hep peyderpey yaptığımız reformları, işte ‘dokuzuncu Anayasa değişimi paket’inde artık bir defada ve tümüyle açalım.
Erbab terzi makasının omuz vatkasından pantalon paçasına ustaca biçeceği ve gürbüz gövdemize tam oturan halis takım elbiseyi, tek provada sırtımıza geçirelim.
Değişimi, 1930 Recep Peker’inin faşist-korporatist ‘İnkilap Dersleri’ni artık çöpe atmış bir CHP’nin de dürüst desteğiyle, TBMM bütününde kabullenelim.
Ulus, halk ve devlet olarak bunu hem hak, hem de talep ediyoruz.
Çünkü, özgürlüğün, demokrasinin ve sivilliğin düğününde, aynen öylesine özgür, demokratik ve sivil bir kostüm giyinmiş olarak, gelini dansa kaldırmak istiyoruz.