Almanya seçimleri

BİR Avrupa ülkesinde seçim gerçekleşecek de, ertesi günün gazeteleri sonucu vermeyecek. Sandık çıkışında sondaj enstitüsü ve aritmetik yansıtması var, mümkün değil!

Çok, çok istisnai durumlar hariç böyle bir şey vaki olamaz.

Ama işte dün oldu. Almanya için oldu.

Rotatiflerin baskı ve kamyonların dağıtım saati geldi geliyor derken, sabah cerideleri, ‘‘Schröder'le Stoiber baş başa, ense enseye, kafa kafaya’’ türü manşetlerle yayınlandı.

Ve ancak gün ağarırken anlaşıldı ki, kıl payı mıl payı da olsa Federal Cumhuriyet'teki oylama Sosyal Demokrat - Yeşil koalisyonun lehine sonuçlanmıştır.

Kendi hesabıma, pek bir memnunum.

* * *

TABİİ en önce Türkiye açısından memnunum. Çünkü şu kesin ki, Gerhard Schröder'in yine şansölye koltuğunda kalacağı bir Berlin bizim için bin defa evladır.

Eğer, ‘‘İsevi Avrupa’’ anlayışını benimseyen ve Ankara'nın muhtemel AB üyeliğini açıkça reddederek konuyu seçim platformuna taşıyan CSU lideri Edmund Stoiber aynı koltuğa otursaydı, bu büyük ihtimalle, ‘‘hayallerimizin suya düşmesi’’ anlamına gelecekti.

Ancak zinhar, buradan yola çıkarak, Aralık Kopenhag Zirvesi'ndeki kararı ‘‘çantada keklik’’ görmeyelim. Çok büyük yanılgı olur. Daha köprülerin altından çok sular akacak.

Ülkemizdeki pratik uygulamaların belirleyiciliği bir yana, hem konunun Almanya iç bünyesinde taşıdığı büyük önem, hem de yeni hükümetin parlamentoda sahip olacağı hassas denge, Sosyal Demokrat - Yeşil koalisyonun da son derece ihtiyatlı davranmasını getirecek.

Fakat dediğim gibi, SPD başarısında Türk kökenli oyların da rolü bulunduğundan ve her halükarda Schröder Bavyeralı politikacıya oranla çok daha ‘‘tarafsız’’ olduğundan, dün sabaha karşı netlik kazanan Almanya seçim sonucunu olumlu haneye kaydetmemiz gerekiyor.

* * *

ÖTE yandan, bizzat Gerhard Schröder önceki gün önemli bir performans sergiledi.

Daha düne kadar sondajların haydi haydi mağlup saydığı Şansölyenin çok kısa süre içinde trendi tersine çevirerek oylamayı kazanması, küçümsenecek bir başarı değil...

Ancak SPD önderinin bunun için epey bir popülizm yaptığı da vakıa oluşturuyor.

Sel felaketi sırasındaki ‘‘aculluğu’’nu ve cömertliğini; Irak'a yönelik muhtemel bir ABD harekatı konusunda hem Federal Cumhuriyet pasifizmini, hem Cermen milliyetçiliğini kollayan söylemini; rakibiyle gerçekleştirdiği ve onu ‘‘yendiği’’ iki televizyon tartışmasında kullandığı demagoji lisanını, işte bu popülist yaklaşım çerçevesine oturtmak gerekiyor.

Fakat yine de, ekonomik duraklamayla özdeşleşen dört yıllık bir iktidar aşınmasına ve özellikle de işsiz sayısındaki artışa rağmen Sosyal Demokratların yok sayılabilecek oranda bir oy yitirmesi, Schröder'in kişisel zaferine tekabül etti.

Hele hele, Avrupa'daki hemen tüm ülkelerde ‘‘sol kaleler’’ birer birer düşmüşken...

* * *

AMA hiç kuşkusuz, en büyük tebriği hakeden ve en mükemmel başarıyı gösteren Alman siyasetçisini Yeşiller Partisi lideri ve Dışişleri Bakanı Joschka Fischer oluşturdu.

Görevindeki yüksek performansa ek olarak, partisinin hayalperest kanadını ite kaka gerçekçi temellere oturtan ve de üstelik, Schröder ve Stoiber'in tersine hiçbir şekilde popülizme başvurmayan Fischer, Yeşiller'in önceki gün tarihi bir skorla tavan yapmasındaki esas, hatta biricik aktör olarak şekillendi. Berlin Dışişleri Bakanı dev bir zafere imza attı.

Zaten de, biten koalisyonun yenilenmesi, Hıristiyan Demokratlarla kader ortaklığına girmiş Liberal Parti'yi bile ‘‘sollayan’’ aynı Yeşiller'in bu zaferi sayesinde mümkün oldu.

Özetle olarak da, seçim sonuçları Alman halkının ‘‘devamlılık iradesi’’ni yansıttı.
Yazarın Tüm Yazıları