BİR demokrasi, bir hukuk, bir özgürlük s-k-a-n-d-a-l-ı olan ve ülkemiz için yeni bir yüzkarası oluşturan Profesör Doktor Atilla Yayla vukuatı şöyle gelişti.
Öğretim üyesi, AKP İzmir Gençlik Kolları tarafından düzenlenen "AB - Türkiye İlişkilerinin Toplumsal Boyutu" adlı konferansta bir soruya verdiği cevaptan dolayı, şu an ertelenmek ve gelecekte "denetlenmek" (!) kaydıyla, on sekiz ay hapis cezasına çarptırıldı.
Yayla’nın mahkûmiyetine sebep olan o cevap aşağıdaki gibidir, aynen aktarıyorum:
Bir de, tırnak içindeki tırnaklara kasten dikkatinizi çekiyorum.
"Yabancılar, ’bu adamın neden her yerde heykelleri var’ diye sormazlar mı?"
* * *
EH, sorarlar tabii! Zaten de daima sordular. Daima da soruyorlar ve soracaklar.
Ya Türk muhataplarına ya da kendi kendilerine hep şu soruyu sordular ve soruyorlar.
"Burası Kuzey Kore midir ki, ’güneşin oğlu’ ve ’şafak yıldızı’ lákaplı Kim İl Sung benzeri heykellerden, büstlerden, posterlerden, resimlerden geçilmiyor?"
Hadi bakalım, çık çıkabilirsen işin içinden ve elin ukálásına láf anlat!
* * *
HELE hele, eğer o yabancı bir de gökteki "sirrüs", "kümülüs", "alto-kümülüs", "stratüs" bulutlarının "çizmiş" (!) olduğu Mustafa Kemal portrelerini, profillerini, siluetleri saptayan fotoğraf sergilerimizden haberdarlarsa, işte bu takdirde yandı gülüm keten helva!
Adım gibi eminim ki, yine aynı Kızıl Kore’ye atıfta bulunurlar. "O Kim öldüğünde de Pyong Yang televizyonu bulutlardan ’iláhi lider’ imajlarıyayınlamıştı" diye üstelerler.
Doğrusu, ben burada onlara "takdir-i meteoroloji"den başka verecek yanıt bulamam.
Ancak, estetik kıstaslardan nasiplenmiş olan bir diğeri eğer o ukalálığı Atatürk heykellerininniçin hep çatık kaşlı olduğu sorusuna dek vardırırlarsa, bunun cevabı kolay!
* * *
KOLAY, çünkü tabii ki anatomist akademisyen değil alaylı usulü fabrikasyon ama, tam 352 adet heykelle taşçıbaşılık rekorunu elinde tutan Necati İnci o cevabı çoktan vermişti.
"Niçin hep asık suratlı Atatürk yontuyorsunuz" sorusunu, "başını kaşıyacak vakti var mıydı ki gülsün" diye yanıtlamış ve hemen ardından da, "zaten eğer şimdi mezarından kalksa, vatanın düştüğü duruma hüngür hüngür ağlardı" cümlesini eklemişti.
Hadi bakalım, işte aldınız mı ağzınızın payını çok bilmiş ecnebi táifesi!
* * *
FAKAAT, iş Profesör Atilla Yayla’nın mahkûmiyete gerekçe oluşturan "adam" kelimesinin yabancı lisanlara tercümesine gelince, korkarım ki durum yine çatallaşacak.
Çünkü, sözcüğün kodeslik bir "hakaret" oluşturduğunu eláleme anlatmak çok zor!
Nitekim, bildiğim kadarıyla, Fransevide da, Arabide de, İngilizcede de "adam" tanımı tamamen "nötr"dür. Tıpkı Türkçe’deki gibi, "insan", "kişi", "şahıs" anlamında kullanılır.
Dolayısıyla da, sözleri tırnak içindeki bir üçüncü şahsın ağzından Atatürk’e "adam" demenin neden gaflet ve "hıyánet" (!) oluşturduğunu hiçbir yabancıya anlatamazsınız.
Üstelik, eğer aralarından bir Türkolog çıkar da, "adam gibi adam"dan "álim değil, adam ol" deyimlerine, sözcüğün dilimizdeki sayısız olumlamasını sayarsa, ne halt edersiniz?
* * *
BİR halt edemezsiniz.
Mirasyedi değiliz ve onu size hibe edecek kadar aklımızı peynir eklemekle yemedik.
Çünkü, o Kemal Atatürk ancak ve ancak "Atatürkçü" ve "Kemalist"lerden; artı, somurtuk heykellerden; artı, "sirrüs" bulutlardan; artı, bütün put, ikona, tabu ve fetişlerden; artı, Yayla’yı hapse mahkûm eden yasalardan arındığı ve insanileştiği ölçüde b-ü-y-ü-k’tür!
Keşke siz de adam gibi a-d-a-m olabilseniz de, bunu artık bir nebze anlasanız!