Paylaş
Sevgili Ece Bilgin’ın gönderdiği bu yazı sayesinde bunu da öğrenmiş olduk...
Hayvanseverliği ve doğayı sahiplenmesiyle, Ankara’ya olan sevgisiyle, bu konulardaki romantik ve hassas yazılarıyla bu benzerliği hissedebiliyoruz. Ne mutlu bize ki, gazete köşelerinde hayvan sevgisini dile getiren yazarlarımız giderek çoğalıyor. Hayvan sevgisi onlar sayesinde yayılıyor.
Zaten tüm insanların olduğu gibi, bir köşe yazarının da duyarlılığı, çevreye ve insanlara karşı tutumu, idealleri ve bakış açısı işte bu hayvanseverliğiyle de ölçülebilir kolaylıkla…
Ama bu açıdan hiçbir gazete Hürriyet’in eline su dökemez. Bunu başlatan bizim gazetemizdir. Bekir Coşkun sayesinde basında ilk kez bir köpek, sevgili Pako köşe yazarı olmuştur.
Genel yayın yönetmenimizin kedi severliği asla tartışılmaz ve bizim gazetemizde her zaman hayvanları korumak, hayvanları sevmek adına bir yazı, bir haber bulursunuz.
Bu yönüyle gazetemle ve bu zihniyeti paylaşan tüm arkadaşlarımızla her zaman gurur duyuyorum.
Mustafa Balbay’ın kedileri
Çocukluk dönemimde evimize Hürriyet Gazetesi alınırdı. Hürriyet’in arka sayfasındaki Güngörmüşler’i, Fatoş’la Basri’yi, Dedektif Nik’i çok severdim. Hürriyet bizim için vazgeçilmezliğini her zaman sürdürdü. Bir aile dostumuzun oğlu bize ısrarla Cumhuriyet gazetesini de almamızı önerdi. O günden sonra Cumhuriyet de gazetelerimize dahil oldu. Önceleri biraz yadırgadım. Sadece gazetenin ismi renkli, geri kalan her yeri siyah beyazdı. Yaşıma göre fazla ciddi şeyler yazılıyordu, resimli çizgi romanları yoktu. Basri’nin iştah kabartan o çok katlı sandviçleri, etraflarında gezinen köpekleri, Dedektif Nik’in soluk kesen maceralarına benzer şeyler yoktu bu gazetede.
Bir süre sonra bu gazeteye de alıştım. Babam her akşam özellikle İlhan Selçuk’un yazılarını irdeler, bize uzun uzun anlatırdı. O dönemde Burhan Felek, sonraki yıllarda hain saldırıda can veren Uğur Mumcu hep evimizin konukları oldu. Mümtaz Soysal’ı severdim, dürüstlüğünü, kişiliğini, romantik ruhunun yazılarına aksedişini...
“Yazlıkların kedileri” başlıklı bir yazısında evinde beslediği kedilerle ilgili anlattıklarından sonra daha çok sevdim. Yazılarını okumaktan zevk aldığım yazarların bir de hayvan dostluğunu öğrendiğimde onlara olan sevgi ve saygım daha çok arttı.
Sonra bir gün bir baktım, Mustafa Balbay bir yazı yazmış. Yurtdışı seyahatlerinden birisinde evinin balkon camı açık kalmış, oradan içeriye giren kedicik de üç yavrusuyla Balbay’ın elbise dolabına yerleşmiş. Balbay, o anneyi ve yavrularını çok sevmiş ve birlikte yaşamaya başlamışlar. O günlerde Mel Gibson ve filmleri revaçtaymış, Balbay da yavruların isimlerini bu sanatçının adından esinlenerek vermiş: Mel, Gib ve Son... Yavaş yavaş büyümüş, dışarı çıkmak ister olmuşlar. Balkonda oynaşmaya başlamışlar. Karşı evdeki komşuları da onları hayranlıkla seyreder olmuş. Ve günün birinde eve görücüler gelmiş, bu yavrulara talip olmuşlar. Sayın Balbay uzunca süre evde olamadığından, onlarla yeterince ilgilenemediğini düşünüyormuş. Yavruların balkondan düşme riskini de düşünerek, onları karşı komşularına vermiş.
Komşularıyla da ondan sonra yakın dost olmuşlar, kediciklerini istediği sıklıkta ziyaret etmiş. Sevmiş, okşamış. Ne güzel, mutlu başlayıp mutlu biten bir hikaye değil mi?
İşte ben Mustafa Balbay’ın bu yazısını okuduktan sonra onun duygusal, son derece kırılgan, sevgi dolu kişiliğini de keşfettim. Yazılarında ne kadar katı, ödün vermez, realist bir kişilik tablosu çizse de o gerçekte, benim gözümde artık ‘dinozor’ özelliği taşıyan, nesli neredeyse sıfırlanmış, ender kişiliğe sahip bir gazeteci yazar.
Başkentin sonbaharı güzel olur. Mustafa Balbay’ın Ankara’sının portreleri çok güzeldir, çok güzel anlatır. Onun gözünde Ankara’da “sonbahar” yaşanır. Ben biraz fazlaca romantik takıldığımdan, sürekli takip ettiğim köşe yazarlarının da hep bu yönlerini arayıp bulmaya gayret ederim. Keşiflerimden sonra da keyiflenirim.
Eskişehir’de geçtiğimiz yıllarda kendisini bir panelde yakından tanıma fırsatım oldu. Çok sıcak, samimi bir insan. Ona kendimi tanıttım, yazdığı yazısından kedilerini de bildiğimi anlattım, çok hoşuna gitti. Kısacık sohbetimiz sırasında hakkındaki düşüncelerimde yanılmadığımı anladım.
Ece Bilgin (Sessizliğin Sesi grubundan bir hayvandostu)
Paylaş