Paylaş
Bildiğiniz gibi bana yazan kadınların pek çoğunun sorunu, genellikle aşk yaşamları, beklentileri, cinsel tutkuları, toplumsal saplantılarıyla henüz tam anlamıyla özgürlüklerini yakalayamamış olmaları...
Her şeye rağmen eski yıllara oranla bir kıpırtı, bir uyanış seziyorum. Özgürlüğü arayıp artık başkaldırmayı düşünebiliyorlar. Babalarına ya da kocalarına boyun eğmek istemiyorlar.
Dayak yiyip oturmak yerine, bir kadın sığınma evini arayabiliyorlar. Hele bir de eğitim görmüş, ekonomik özgürlüklerini elde etmişlerse boşanmayı da düşünebiliyorlar.
Hiç değilse büyük şehirlerde, kadının toplumdaki yerinin giderek önem kazandığını görmek gerçekten umut verici...
Yine de ülkemiz kadınının artık pek çok engeli aştığını, ailelerin demokratlaştığını söyleyebilmek mümkün değil. Toplum deyince büyük bir ayrıcalık içinde yaşayan, belirli çevrelerdeki kaymak tabakası akla gelmemeli.
Şunu üzülerek söylemeliyim ki; tutucu, baskıcı ailelerde çocuklar hâlâ büyüklerinin zoruyla, hatta yakın akrabalarıyla evlendiriliyor, flört etmekten ödleri patlıyor.
Evlilik öncesi cinsel ilişkiye giren genç kızlar, birlikte oldukları erkekle evlenemezlerse büyük panik yaşıyorlar.
Burada aile korkusu baskın.
Çünkü babalar, ağabeyler hatta anneler tarafından kolaylıkla öldürülebiliyorlar!
Kadının doğum kontrolüne bile izin verilmediği, aile içinde asla söz hakkı olmadığı, bırakın eşini, onun ailesi için köle gibi çalıştırıldığı, hâlâ üzerine kuma getirilebildiği toplumumuzun bir kesimini görmezden gelemeyiz.
Biz, bu kadınlar var olduğu sürece Kadınlar Günü’nden ya da Kadın Hakları’ndan söz edebilir miyiz?
Bizde en kolay verilen ceza, kadınların katledilmesi... Töre ya da herhangi bir nedenle kadına yönelik ölüm kararı...
Mahkemesiz, savunmasız bırakılmış kadının aile meclisi tarafından yok edilebilmesi...
Bu da kadının “öldürülme hakkı!” olmalı...
İşte size bugüne özel bir mektup. Çağımızda yaşadığını düşünmek bile istemediğimiz bir kadının öyküsü.
Buyurun okuyun ve hâlâ kadın haklarından söz edebilir miyiz, bir kez daha düşünün.
Amcamın oğluyla zorla evlendirildim
Evlenirken, “Bu adamla evlenmek ister misin?” diye soran olmadı bana.
Bizim oralarda hemen her evlilikte yapıldığı gibi babamın ve amcamın ortak kararıyla evlendirildim.
15’imde ya var ya yoktum amcamın oğluyla evlendirildiğimde.
Evlilik dersen, sizin bildiğiniz evliliklerden değildir bizimki...
Bizim rızamız alınmaz.
Evliliklerin çoğunda asıl amaç mal ve toprakların ailede kalmasını sağlamak ve erkeklerin çıkarlarını korumaktır.
Evlilik, dini nikâh demektir. Dini nikâhta bazen kadın bulunmaz bile. Şahitler yeterlidir ve bu şahitler de genellikle akraba erkeklerdir.
Mehir denen bir mal taksimi yapılır. “Mehir”, kadına verilen mallar ve para anlamındadır.
Örneğin evlenen kadına altın takılır, inek gibi tarla gibi mallar verilir. Bir anlamda erkek kadını boşarsa bu mallar güya kadında kalacaktır. Ama bu daha çok ailelerin mal paylaşımı şeklinde olur.
Şimdi diyeceksin ki, bu kadın bana neden yazdı?
Bana birileri senin iyi bir kadın olduğunu, insanların dertlerine derman olmaya çalıştığını söylediler.
Bu çok önemli. Çünkü bugüne kadar benim dertlerimi dinleyen, bana kulak veren birileri hiç olmadı.
Evdeki hayatım cehennemden farksız. Sokağa çıkmama izin vermiyorlar. Televizyonda istediğim programı bile izleyemiyorum.
Çok mutsuz olduğumu ve böyle yaşayamayacağımı söylediğimde bana “Aç değilsin, açıkta değilsin. Karnın doyuyor, daha ne istiyorsun?” diyorlar.
Oysa ben genç bir kadınım. Sevmek, sevilmek, mutlu olmak istiyorum.
Bu neden benim de hakkım olmasın ki?
* Rumuz: Ben de kadınım
Paylaş