Paylaş
Sevgili Güzin Abla, 24 yaşında bir genç kızım. 15 yaşındayken benden beş yaş büyük bir genci sevdim. Onunla güzel bir hayat kurmak istiyordum, ailem karşı çıkmadı. Ama tam üç sene ailesinin rızasını bekledim. Karadenizliyim diye beni istemediler. İkimiz de evlenmedik. Ayrıldıktan iki sene sonra Doğulu bir gençle çıktım. Öyle sevdim ki eskisini unuttum. İlk tanışmamızda bana bekar olduğunu söylemişti, inanmıştım. Artık evlilikten çok korkuyorum.
Sevgili Kızım, bazı insanlar yaşlarından çok daha olgun olurlar. Hatta zaman zaman ailelerini, çevrelerini de bu konuda aşarlar. Sanırım sen de böyle bir genç kızsın. İnsanları, böyle yörelere, ırklara, dinlere ayırıp insanlar anasında düşmanlık yaratılmasının ne kadar yanlış olduğunu görüyorsun. Ailen de sanırım olgun ve ileri düşünceli kişiler. Seni de öyle yetiştirmişler. Ama ne yazık ki, senin yakınlık kurduğun gençler ne senin düzeyinde ne senin anlayışında kişilermiş. Bu onların şuralı ya da buralı olmasından kaynaklanmıyor. Bunu asla düşünmemek gerekir. Her yöreden, her yerden çok iyi insanlar çıkabileceği gibi, kötüler de çıkabiliyor. İlk sevdiğin genç seni üç yıl boş yere oyalamış ve ailesinin baskısına dayanamamış. Demek ki zayıf karakterli biriymiş. Ben de baba tarafından Karadeniz kökenliyim. Karadenizliliğin nesi varmış? Benim bildiğim Karadenizliler, tüm Temel fıkralarında son derece akıllı, zeki, çalışkan, dinlerine, ailelerine, geleneklerine bağlı, dürüst insanlardır. Bence bunu bahane etmişler. Peki bu genç adamın evli olduğunu iki yıl nasıl anlamadın? Kızım, bazı erkekler kuma almaya pek meraldıdır, belki de seni kuma almak istedi bu genç. Evlilikten kormana gerek yok. Sen doğru insanı bulamamaktan kork. İlişkiye girmeden, bir erkeği tüm varlığınla sevmeye kalkışmadan önce, onu biraz daha iyi tanımalı, öyle karar vermelisin. Yaksa evlilik neden korkulacak bir şey olsun ki?
Karım İstanbul’da açılıp saçıldı
Böyle olmaz ki / Sevgili Ablacığım, 12 yıllık evli, iki çocuk babası bir erkeğim. Açık söylemek gerekirse günün birinde sana mektup yazacağım aklıma gelmezdi. Seni okurdum ama, 'ne dertler var şu dünyada' der geçerdim. Ama işte kaderin cilvesine bak ki, sonunda senden yardım istemek zorunda kaldım. Bana verse verse Güzin Abla akıl verir diye düşündüm, sana yazıyorum: Anadolu'nun küçük bir kasabasından ailemle göçtük İstanbul'a. Orta halli bir aileydik, gül gibi geçinip gidiyorduk. Kız kardeşi karımın aklını çeldi. Baldızın eşi bize iş buldu, kalkıp geldik. Biraz para biriktirir memlekete döneriz diye düşünüyordum. Gelmez olaydım. Eşim bana saygısını kaybetti, açılıp saçıldı. O hanım hanımcık kadının yerine sanki başkası geldi. İçimden bir ses beni aldattığını söylüyor. Boşanmalı, onu burada bıkarıp memlekete dönmeyi, diye düşünüyorum. Keşke buralara gelmeseymişiz...
Hemen boşanmayı düşünme güzel oğlum. Karını daha kötü bir duruma düşürebilirsin. Eğer aklını çelen birileri varsa, kadıncağızı tamamen onların kucağına atmış olursun. Saf ve temiz bir kadın zaman zaman cahillik sonucu ortam değişikliğine uyum sağlayamaz. Karın da bir tür bunalım geçiriyor olmalı. Ona yardımcı olmalısın, İstanbul bazen insanı şaşırtabilir. Buraya gelince çevresine bakıp, şaşkına dönmüştür. Uyum sağlayamamış, nasıl davranacağını bilememiştir. Bazı kötü arkadaşlarının etkisinde kalmış olabilir. Ama bu illa da seni aldattığı anlamına gelmemeli. Onu boşamayı düşüneceğine, memlekete dönmeyi düşünmelisin. Karın da seninle gelmek zorunda. Kasabana dönüp hayatına yeniden çeki düzen vermelisin. Belki karın da bunu istiyor için için. Yuvanı yıkacağına toparlanıp geri dönün.
Paylaş